Kalabalığın içerisinde ilerlemeye çalışıyordu. Sonunda bir çeşme bulmayı başarmıştı. Çeşmeye doğru yaklaşırken çeşmenin hemen yanında dilenen bir adamı fark etmişti. Belden aşağısı olmayan, uzun beyaz sakallı ve zor yılların izlerinin yüz hatlarında saklandığı bir dilenci…

Safir, bir yandan dudaklarını musluğa dayayıp su içerken bir yandan da dilencinin yakarışlarını dinliyordu. Dilenci,

“Tanrılar aşkına, yüzüme bir anlık bile olsa bakıp bana seni seviyorum diyecek kimse yok mu?”

Dilenci bir elini havaya kaldırıp oradan yavrusu ile geçmekte olan bir kadını gösterip,

“Tanrılar aşkına, şu annenin yavrusuna baktığı gibi yalandan bile olsa bir anlığına yüzüme bakacak olan yok mu?”

Caddeden geçmekte olanların birçoğu dilenciyi ya umursamıyor ya da bir anlığına bakıp, yanından geçip gidiyordu. Safir, dilencinin bu haykırışları karşısında

şaşkınlığını gizleyemez bir hâlde onunla göz göze gelmişti. Dilenci, önündeki paraları göstererek Safir ile konuşmaya başladı. Dilenci,

“İnsanlardan yalan da olsa bir anlığına bile olsa aşk dileniyorum, sevgi dileniyorum, onlar ise önüme bozuk para atıyor!”

Safir şaşkın bir ifade ile kekeleyerek,

“Aşk dilenilmez ki…” dediğinde dilenci,

“Aklım da öyle söylüyor!”

Dilenci belden aşağısını göstererek,

“Ah! Tüm suçlu bu beden.” diyerek yeniden dilenmeye başladı.

“Kalbime aşkı koyan tanrılar adına size yalvarıyorum! Ne olursunuz biriniz bana seni seviyorum desin. Yalan da olsa söylesin ki bu susuzluk bir anlığına dinsin!”

Safir, kekeleyerek,

“Su... Susuz... Susuzluk mu?”

Dilenci,

“Hem de ne susuzluk, sırf bu yüzden bütün gün bu çeşmenin başında dileniyorum.”


Safir içinden bir anlığına bu dilenci ile bir madalyonun iki yanı kadar yakın ve bir o kadar uzağız diye geçirdikten sonra sırtını dilenciye dönüp adeta kaçarcasına yürümeye başlamıştı ki dilenci feryada başladı, olmayan bacaklarını göstererek,

“Tanrılar, ben sizin oyuncağınız isem beni neden kırdınız? Eğer varlığımı umursamayacaksanız beni neden yarattınız? Neden beni her şeyden mahrum kıldınız?”

Dilenci avuçlarını havaya kaldırarak feryada devam etti.

“Neden beni her şeyden mahrum kıldınız, avuçlarımda ne aşk var ne de mülk!”