Satranç oynayan büyüklerin yanına sessizce oturdu. Yaptıkları hamleleri dikkatlice izledi. Yaptıklarına anlam veremiyordu. Masanın bir ucunda yenildiği hiç kimse tarafından görülmemiş, düşünmekten heykele dönüşmüş ihtiyar; diğer tarafında ise zekasına güvenen cılız bir genç vardı. Bir kibir abidesi olan ihtiyar maçı kabul etmenin vermiş olduğu pişmanlıkla rakibini yenmişti. Herkes çok şaşırdı gencin yenilmesine. Biraz da kızdılar ondan terk ettiler masayı hemen. İhtiyar rahatlamıştı kalabalığın dağılmasından. Ama büyüklerin yanına oturan çocuk uzaklaşmanın aksine daha da yaklaşmıştı. İhtiyar küçük çocuğun bakışlarına aldanarak:

-Sen de mi bana oyun teklif edeceksin, diye sordu.

-Ben oynamayı bilmem hem zeka işidir, zordur yani; dedi. İki cümlenin de yanılgısı ikisi arasındaki iletişim kanallarını açmıştı. İhtiyar:

-Hadi gel sana öğreteyim!

-Sahiden mi?

Taşları diz benim dizdiğim gibi. En önde fedailer, piyonlar, durur. Onların işi diğer taşları korumaktır. Eğer bir taş gidecekse o taş piyon olmalıdır. Değersizdir ama o olmazsa başlayamazsın.

-Bir taşı piyon olmaya, değersiz olmaya nasıl ikna edersin ki?

-İkna etmek mi, yapım aşamasında diretirsin, uğruna öleceği şeyi, şahı, gözünde parlatırsın, değerli olduğuna inandırırsın ve o taş oldu sana piyon. Bak en çok piyon var oyunda. Kolaydır çünkü bu yöntem. Alçakçadır belki ama oyun başlamaz başka türlü. Köşelere de kaleler gelir.

-Kim böyle bir oyuna kalıcı iz bırakmak ister?

-Bununla övünüp yeni piyonlar yetiştirmek isteyen şah. İki tane vardır zaten bu kaleden. Biri yıkılırsa diğeriyle güç gösterisi yaparsın. At gelir kalenin yanına. At sadık dostudur insanların.

-Ne çeşit bi' dost, arkadaşını bu oyuna sürükler?

-Şah onu dostu olarak görmez aslında, şah kimseyi dostu olarak görmez. En üsttedir çünkü o. Öyle sanar çünkü herkes onu korumak zorundadır, korumazsa oyun biter. Onun yanılgısı sayesinde bir gün oyun hiç başlamayacak. Öğrenecek bir gün bütün taşlar, şahın ilah; satranç tahtasının kutsal olmadığını. Atın diğer kadim dostu fil ise hemen yanındadır.

-Ama fil çok ağırdır nasıl hareket eder? -Şah da onun bu özelliğini kullanır. Piyon olmak istemeyenleri, ses yükseltenleri, çıkıntılık yapanları ezer. Sonra bahane olarak ''Filler tepişti, çimenler ezildi'' der. Kolaydır bunun da matematiği. Tabii bunları düşünecek kişi koskoca şah değildir. Vezir düşünür, bütün taşları o kurtarır hatta şahı bile.

-Şah bu durumdan hoşnut olur mu?

-Şahın oyun sırasında tek derdi sağ kalmaktır onu kimin kurtardığının önemi yoktur onun için, değerin de yoktur aynı zamanda.

-En zeki taş şah mıdır?

-Hayır, en tecrübelisi şahtır; kanından geldiğini sanır.

-Peki neden senin taşının rengiyle benim taşımın rengi farklıdır?

-Eğer böyle olmazsa oyun başlamaz.