ağzımda jilet çevirmeye başladığım yıllardı. benden hiç ama hiç hoşlanmayan bi komşu kızı vardı. belki şu an yoktur. bilen varsa söylesin. öylesine nefret ederdi ki benden, neden nefret ettiğini bile unutmuştu. o kadar koyu yani. tırnaklarım uzamış. hem de benim haberim olmadan. kessem mi yesem mi bilemedim. o koyu nefreti bana inanılmaz çekici geliyordu. en çok bana bakmadığı anlarda kendimden geçiyordum. içimde ona sahip olma dürtüsü vardı. fakat bunun nasıl olacağını bulamıyordum. zamanla bu sahip olma dürtüsü yok etme dürtüsüne dönüştü. dönüşürken de ben ordaydım, çok acı verdi. en çok da karnım ağrıdı.

apartmanın yanında bi duvar vardı. üstüne oturur yoldan geçenlere bakardı. yoldan geçenlerin de bazıları ona. güzel bir kız mıydı bilemiyorum. yüzüne pek bakmadım. dudağının hemen ucundaki küçümseme ifadesine takılmıştım ben. kimde görsem tanırım o ifade kırıntısını. bugün hiç çay içmedim ve başım da ağrımıyor. neden acaba? içmesem iyi olacak. duvarın arkasından usulca yaklaştım. çok istedim bunu. elimde bi şarap açacağı vardı. halka halka olan. tirbişon mu diyorsunuz ona? hah ondan işte. yükseldim arkasında, elimi kaldırdım. çok istedim bunu. annem balkondan beni çağırmaya başladı. dikkatimi hemen kızın şah damarına yoğunlaştırdım. nefesimi tuttum, iyice yaklaştım boynuna. gözlerimi iyice açtım. şah damarının atışını görebiliyordum. can vermek üzere olan ufak bir kuş gibi çırpınan bi damar. annemin sesi tüm sokağı kaplamıştı. kendi adım kulaklarımın içinde dönerken tirbişonu daha da sıktım. annem susmadı. ben daha yaklaştırdım elimi. birden sokacaktım şah damarına tirbişonu. annemin sesi saçlarımda dolanmaya başladı. elim iyice gerildi. sinirlerim harap olmaya başladı. annem bağırdı ben titremeye başladım. anlımdan süzülen ter ağzıma süzüldü. annem sanki ruhumu ister gibi bağırıyordu. duvarın dibine çöktüm. içimde bi bina öldü. sessizce ağlamaya başladım. annem sustu. pişmanlığım konuşmaya başladı. büyüyünce seridenkatil olmaya karar verdim o an. kız gitti. arkasından bile bakamadım.