şaibeli ve karanlık denizlerde yüzdüm,

yalnızlığın en heybetlisidir açık sular.

sayısız çeşit yüzgeçliye eşlik ettim

bir de posedonyaların dansına yarenlik.

var sandığım içimde yedi kıtanın dinmez kudretiydi,

sonra zihnimde uçsuz mavilerin tükenmezliği,

evrenin kusursuzluğu en büyük kusurdu zannımca,

okkalı karanlığa kadar göz alıcıydı tüm renkler.

akşam güneşiyle gömdüm kendime olan inancımı

ve kireçledim üstünü, bitmez sandığım hasta duyguların.

dallı budaklı söğütler gibi eğildim toprağa,

yapraklarımla dökmek istedim toplumun yabanlığını.

 

güçlü durmaya çalışan sekiz asırlık çınar gibiydim,

her gelen bir parça umut eksiltti dallarımdan.

zirvemden yıldırım yemişçesine ikiye bölündüm.

benliğimdeki devranın tüm simaları vahşet örüntüsü.

viraneden hallice çetin bir orta doğu şehri say beni,

küfürleriydim, rahiple şaman bir de bedevi sohbetinin.

göçmek korkusu yaşama arzumu zincirlemesin,

gülün dikeni ölümümse yapraklarından olsun tenim.

şimdilerde bilmiyorum katletmek günah mıdır farz mı?

günahsa şayet neden herkes biraz katil ve ahlaksız?

çizdiğim şahsım baladıyla yirmi bir asrının insanları,

günümüz portreleri böylesi esrarengiz ve karışık.

 

bazen uzay mekiğiyim, bazen sıfır asrının amfitiyatrosu.

kendi hikayemde bitersem başkalarında var olurum.

zira zeus’u bile şarktan göçürüyor bazı rivayetler.

kanlı canlı iskeletime kazıdım öz yaşam öykümü:

diz çökmelerim mimarı olamadığım çocukluğumdan,

yetmişimi çiğnesem de gündüz yoksulluğu çekeceğim;

duygularımın esiri, deliyle dahi arasındaki çizgiyim.

valdivia’yı geçirmiş birinin hacıyatmazlık şiiri bu.

insanın yozluğu aşikarsa da tanrı ciltler boyu kusursuz.

bozuk çağlar yenileniyor ama her perdede farklı kaoscuk

arınmış paralel bir dünyanın hayaliyle seyrediyorum,

tablolara bir fırça ressam ile kenetleniyorum.

 

velhasıl sancılı diyalektik kainat dizaynının kendisi,

adam olsam babalık etmeye hazır bir ırz düşmanıydım,

kadın olsam yeni bir cana süt ve nefes doldursam,

diğer yanımda dikişlidir kabil'in hain kanlı elleri.

tüm kalplerde iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin,

neden yoktur tarafsız ve sabit duran ortanca birisi?