Adım Temmuz, kelimeleri seven ve türlü olayları karıştıran bir sokak çocuğunun aklından geçen bir karakter miyim yoksa şu dünyada canlı kanlı bir insan mıyım, bilmiyorum. Babamın bu ismi Sümer tanrılarından dolayı mı yoksa soğuk bir ocak günü doğmuş olduğum için mi seçtiğini bilmiyorum. Annemi hiç tanımadım, babamın dediğine göre neden ayrıldıklarını o da bilmiyormuş, yalnız ben doğar doğmaz ikisinin arasında geçen belirsiz nedenlerden gitmiş. İşin gülünç tarafı babamın onu hâlâ unutamaması. Bazen yaptığı bir işte, bazen gittiğimiz yerlerde hatta yediği yemeklerde bile sürekli ondan hatıralar anımsıyor ve bir anda bütün keyfi kaçıyor, sanki geçmişe gidip annemin elinden tutmak istiyor. Bense hiç tanımadığım kadına karşı nasıl hissedeceğimi bilmiyorum. Sonuçta gerçek hayatta ''Pollyanna'' değiliz ve mutluluk oyunları bu dünyada babamızdan miras kalmıyor. Sadece annem olsaydı belki başka türlü olur muydu, orasını kestiremiyorum ve dünyadaki bütün "Pollyanna"lar mutluluk masallarında büyümüş olmalı... Anthony Burgess'i tanımamışlar veya Orhan Seyfi'yle bir çay içmemişler. Nasıl ki Don Kişot "Sancho"suz bir hiçse insan da bazı duyguları yaşamadan hiçtir. Siz inanmayın ''Pollyanna"ların size şunu yap, bunu yap demesine; onlar gökyüzünde büyüyüp yere bakmayanlar...


Şu an bir otelin lobisinde oturmuş, bu satırları yazıyorum; hava biraz soğuk veya akşam yemeğini yemediğim için üşüyorum. Sessizce insanları izliyorum, yazmaya değer bir kişi bulabilir miyim, diye merakla elimdeki kalemi oynatıyorum. Belli mi olur, bir Pollyanna çıkagelir ansızın.