-Âh’ustos 15+1 namluda-



Evet zor

Evet yorgunsun

Yorgunluğun bir taş ağrısı avuçlarında

Sürüden ayrılman zor

Kurt aramıyorsun süründe 

Kurtaramıyorsun sürümü

Temmuzun sonu geçti, hatırlatmadın

Ah'ustos onaltılık namluda

Tetikler parmağının serin gölgesi


Gülüşünün esrikliği çarpmıyor

Varmıyor artık dalgalarla dövülmüş tuzlu nefesin damarlarıma

Elimde kekik 

Koynumda lâltaşından fener

Bulamıyorlar bendenizi vişneliklerde

Şerbet değil bu ıslak hece

Bilmemek hangi bağın yangınına hâr 

Ovalardan dağlara esmek ne için

Alevlerim boynumda

-Bildim sandım bütün cehaletimi toplayarak-

Yazmadığım son mektup külden kolye

Gülden tacı istemeyene


Hüznün ağır merdivenleri

Badalların bedeli demiştim..

Düşüyorum,

Boğuluyor, 

Soğuyor,

Soluyorum 

güneşe yatırılmış 

tebessüme sarılanmış sepya anılar gibi..

Unutuluyor, un ufak çocukluğum..


Solmayı bilsen

rengine açmayı, 

Kendini bilsen

kalbine kaçmayı,

Beni bilsen...


Boşver sen yine

Kaç şiir yaktım mavilikler hatrına da

Hangisinin isi genzine durdu

boğazını yaktı ..


Keşkeler bağlamadan kollarımı

Acaba’nın serseriliği kesmeden yollarımı;


Tekrar ettim turunçlarda tadını,

Bil dedimse boşuna


Çileğin kokusunu tuzla yedim

Andımsa adını hoşuma 


Kahveyi sensiz içsem de

Acısı bırakmadı beni ezberledim

Mavinin bittiği yerde kullandım kızıllığı

Bileğime üç kesiyle; yüreğimi

Hafsalama varan sesiyle şiirimi parçalayan

Ah’ustosun eylüle bakışı şahitti;


Yazmaktan değil 

Yazlardan vazgeçmekmiş 

Şairi ufalayan


Gülü parçalayan, beni yaralayan

Kabuğunu koparsan da bir

Solumda

Solamayan



Titrek yüreğimin soğuk elleri boynun’ çağırır

Geriye yalnız adımdan bir parça

yalnız adamdan bir hâr’ca

Sona varan,

Sana kalan…





Mirza Şâmil.

16Âh’ustos’23

-Doğduğum güne-

-Soğuduğum düne-




.