Aşkın divanında meramını bir bade gibi içmiş
Melekelerini kaybetmiş noksan noksan ufalanıyor şair
Kafiyeleri birbirinden uzak kelimeleri anlama gafleti yordu onu Dinlenesi tuttu nefes aldı, yarınlar yokmuş gibi yazdı yazdı teneşiri oydu, ölümü tattı, ruhu daha diri.
Musallası yaşken devasını sordu pirine
Sırrına ermişti, makbulüydü, beklemeye koyuldu
Kırkını bekledi şair diriyken kendine susamıştı canına değil
Ruhunu zehirlemesi gerekirdi onu yaptı, bel kemiğinden bir kadın peyda etti.
Her şey zıddına münasiptir desturuyla kötüye rağmen iyiyi düşledi, iyiyi bekledi.
Bir kadından bahseder oldu artık yazdıklarında, iki oldu, iki kere düşündü iki kere yazar çizer oldu.
Zordu çünkü bir bedeni iki kişi devşirmek.
Gaflet kötüydü gaflete düştü, içindeki oyuğu büyüttü hatta o kadar büyüttü ki mezarına denkti açtığı o müzmin kuyu.
Mah Leyla'sı geldi hatırına ışıltısında büyüdü.
Şairin kelimelerine fısıldadı, ruhundan bir esameydi
nefesi.
Yekpare sözcükler bir daha peydah oldu, tasviri murtazaya erişmişti, sözcükleri ilahi meddinden "Elif" gibi büyüdü içi.
Otuz dokuzuncu gününe yaklaşıyor, tamamlıyor kırkını
Azâzîl'le son bir hasbihali, düşünde yarattığı ölüm birazdan onu yakıp kavuracak,
sonsuzluk yolculuğu aşk gemisinde son dalgasına boyun eğiyor gemisi.
Oysa o hâlâ kendi çölünde
soğuktu, bedeni gibi.