Saklambaç
“1, 2, 3, 4, 5 ... 48, 49, 50 saklanmayan ebe, sağım solum sobe!” dedi ve hemen etrafına bakınmaya başladı çocuk. Ben de o sırada bankta oturmuş, saklambaç oynayan çocukları izliyordum. Ebe, elini direğe yastık yapıp kafasını yaslar yaslamaz herkes kaçışmaya başladı. Parkın içine aniden yoğun bir sessizlik hâkim oldu. Oturduğum yerden saklanan çocukları görebiliyordum. Hepsinin heyecanlı olduğu, göğüslerinin hızlı hızlı inip çıkmasından belli oluyordu. Ben de bu heyecana kendimi o kadar kaptırmışım ki ebe, birini sobeleyince ben de onun gibi “Sobeee!” diye bağırarak fırladım ayağa. Çocukların bana anlamsız ifadelerle baktığını görünce elimle yüzümü kapattım, sonra usulca yerime oturdum. “Ben ne yapıyorum böyle?” diye söylenmeye başladım. Ellerimi yüzümden indirmeden hareketsizce bekledim. Çok fazla utanmıştım, nedense. Bu hareketimin de pek doğru olmadığını düşündüm. En nihayetinde, yerimi değiştirmeye karar verdim. Çocukluğumu da saldım aralarına, bir köşeye çöktüm, bekliyordum. Dalıp gittim yaşayamadığım çocukluğuma, birer birer ebelenirken çocuklar. Diğer çocuklar da sobelenince bir curcuna başladı. Hepsinin sesi birbirine geçti; kim konuşuyor, ayırt edilemiyordu. Bu seslerle kendime gelebilmiştim. Yerimden kalktım, çocuklara son kez baktım; kimi mutlu kimi üzgün ama hepsi yaşayan birer çocukluktu benim için. Gitme zamanım gelmişti işte. Önümde uçsuz bucaksız bir cadde uzanıyordu. Geriye dönüp baktığımda köşede, ebelenmeyi bekleyen çocukluğum bana gülümsüyordu.