Merhaba, sonsuz kez tekrarlanmış bir yaşam öyküsünden sıyrılan ya da sıyrıldığını sanan birinden duyacağın yeni ve daha önce hiç anlatılmamış bir yaşam öyküsünden.
Bu öyküyü dünya toprağına ayak basmış milyarlarca insanın hikayesinden farklı kılan neydi? Sanırım sadece benim, yani anlatıcının öyle sanması.
Bu dünya üzerinde herhangi bir noktadaki toprağa, ki coğrafi olarak bunun mümkün olmadığı yerlerde toprak değişebilir, ayak basan herkesin en büyük hatası yaşam denen tekeri kırabileceğini düşünmek. Ki benim işlediğim onca suçtan biri olduğu düşünüldüğünde çok da önemli sayılmaz. Çünkü daha da ileri giderek kendimi bu yaşam tekerini kırdığıma inandırdım. Bunu kendimi önemli hissetmem gerektiği için yaptığımı düşünebilirsiniz. Belki haklısınızdır da, ama benim bu soruna getirdiğim yeni soluk şu olacak:
Hayatta kalmak ya da hayatta kaldığıma inanmak için buna ihtiyacım vardı.
Aslında buradan bakınca tüm egoistliğimi ve ağzından köpükler fışkırarak benden tatmin bekleyen süper egomu gizlemeye çalıştığım bir cümle öbeğine benziyor. Sanırım sizler haklısınız. O zaman şu cümleyi biraz parlatalım ve yeniden sunalım:
Sanırım biraz saçmalamayı seviyorum.
Bu cümle de taraftarsız oynanan bir futbol maçı kadar sıkıcı oldu. Çünkü içerisinde ne afili birkaç kelime içeriyor ne de izleyici çekebilecek büyüklükte kavga çıkarabilecek holigan bulunduruyor. Ama emin olalım ki bu cümlenin büyük bir yazar tarafından söylendiğine inandırabileceğimiz bir kamuoyu oluşturabilirsek, tüm bu sorunlar ortadan kayboluverir. Hatta yeterince kişi inanırsa bulunduğunuz şehrin ortasında bir ilan panosunda bile görebilirsiniz. Altında da "anlatıcı" imzasıyla tabii. Belki de sadece bununla yetinmeyip yüzlerce önemli söz ve asla sahip olamayacağım miktarda fikir de atfedilir tarafıma. Sanırım dünyaca ünlü bir sistemi çökerttik az önce, masum sayılabilecek kadar temelsiz bir eleştiriyle. Her neyse, nerede kalmıştık? Şaka yapıyorum, yaşanırsa payıma düşen ilgiden mahrum kalmayacağımdan haberiniz olsun sadece. Belki de tüm bunlarla birlikte "etki eden" statüsüne terfi ederim ve sosyal medya hesaplarım bir anda yüz (rakamla) takipçinin üzerine çıkar.
Ciddi başlamaya gayret ettiğim, daha sonradan bir eleştiri oyunu haline getirdiğim bu şey hoşuma gitti. Hadi buna bir isim koyalım:
"Saklangeç."
Şanslı birer çocuk olanlarımız için çok bilinen bir oyundan aşırılmış gibi görünse de tarafıma açılacak tüm davalardan tenzih olacağımı belirtmek isterim. Önünde sonunda benim gerçek bir kimliğim yok. Cümlelerin arkasına saklanan, karanlık sokaklarda gezen ve sizi kovalayan bir anlatıcıyım ben. Ben diyerek bir benliğe sahip olduğumu dile getirdiğimde oluşturduğum tezat göz ardı edilebilir. Her neyse, en son kötü bir çocukluk geçirdiğimi alttan alta sezdirerek merhametinizi ve de sayesinde ilginizi cezbediyordum. Bu sayede karanlıkta bıraktığım kirli sırlar sizden uzak duracak.
Bulduğum bu eleştiri oyununun manidar ismine takılalım biraz. Gizlemeye çalıştıklarınız, karanlıkta bıraktığınız, ortaya saçılmasından korktuğunuz ne varsa hepsi avucumda. Her ne kadar ilk okuduğunuzda bu anlamı çağrıştırmadıysa da hepimiz inanırsak… Hadi ama! Tüm hikayeyi tekrardan anlatmama katlanamazsınız.
Birbirini hiç tamamlamayan birkaç kelimenin bir torbaya doldurulup uygun sırayla torbadan çekilmesiyle oluşturulmuş bu hikaye bu yönüyle türdaşlarından ayrılıyor. Grotesk bir havayla ele aldığım mizah kimseyi güldürmese de, adını koymak için ter döktüğüm bu şeyden bahsediyorum, varlığını tüm benliği ile haykırıyor.