Boğazdan geçen her ince titreme,

şaha kaldırdı o azgın nefesle.

En çıplağıyla küstah bir gerçeğe,

Kendimi nasıl sunarım?


Eli şakaklarında insanoğlu, 

Bildi mi yazısının,

Ağacın dibinde değil,

Bir yılanın ininde durduğunu.

Çeneyi sıkan diş, ağrıyı çeken baş.

Ya her şeye nail, 

Ya hiçbir şeye dahil.

Çocuğa sallanan parmak, 

uçuruma korkmadan bakmak.

Annemin sopası olmasa bir de,

Cebimde ustura saklamazdım.

Zincir halkanın başında ben,

Dağılan yalın ayaklarım.

Gövde lastik gibi, üstünde yatakların.

Karadan sapıp denize atlamak

Bir şifayı sevgisiz yutmak, 

Delirmeyi sütyende saklayıp

uslandıkça kopça açmak;

Olmasaydı Chopin’in noktürnü bir de. 

Boğazı geren keskin tele,

Benim bütün düşmanlığım

yalın ayaklarım.


Acıma yok dudakları ve elleri titretmeye.

Rükûya göz kapakları, beden hazır secdeye.

Bu dünyanın tahammülü yok mu seyretmeye,

Ya şaha kalkarken kaydırırsam usturayı?