Dünya, yeterince zor günler geçirdiğini sanıyordu. Bir cihan harbi patlak vermişti. Fakat henüz en kötüsü olmamıştı. İspanyol gribi savaşın son aylarında neredeyse tüm dünyayı esir aldı. Kaynaklarda ilk tespit edildiği yer genellikle Amerika (11 Mart 1918) olarak fakat gösterilmiş fakat birkaç yerde ilk saptandığı yerin 1917’de Avusturya olarak belirtildiğini de görmek mümkün.

İspanyol gribi, H1N1 ailesinin mutasyon geçirmiş bir üyesiydi. Ateş, halsizlik, kas ağrıları ve ilerleyen evrede zatürre görülüyordu. 18 ay içinde 50 - 100 milyon civarı can aldı. Sadece Hindistan’da 17 milyon kişinin ölümüne sebep oldu. Diğer pandemilere kıyasla İspanyol gribinde garip olan bir şey vardı. Bağışıklık sistemi yetişkin nüfusa oranla daha düşük denilebilecek olan çocuklar ve yaşlıları pek de etkilemedi. Aksine, ölüm oranlarını gösteren grafiklerde, daha sağlıklı ve dinamik olduğu düşünülen yetişkin grubun sayısı bir hayli fazlaydı.

Tüm dünyaya yayılmasında 1. Dünya savaşı dolayısıyla askeri birliklerin sürekli hareket halinde olmalarının etkisi inkâr edilemezdi.

Gribin tarihi seyrine bakıldığında, 3 büyük dalga dönemi olduğu görülüyordu. Pek çok ülke bir süre sonra,1918 yılının muhtelif zamanlarında hastalığın yayılmasının durduğu düşüncesiyle aldığı önlemleri gevşetmiş fakat yanılmışlardı. Böylece virüs yayılımının tam durdurulduğu düşünülürken, daha büyük bir dalga beraberinde gelmiş ve her seferinde bir öncekinden daha yıkıcı etkiler doğurmuştu.

Muhakkak fark etmişsinizdir; şimdiye dek İspanya adı bir sefer dahi geçmedi. Fakat o halde neden İspanyol gribi dendi? İfade özgürlüğünden! Evet, evet, ifade özgürlüğünden. Gribin ortaya çıktığı ve daha sonrasında yayıldığı ülkeler, hastalığı dile getirmekten kaçınıyor, ciddi anlamda sansür uyguluyor, bir sır gibi saklıyorlardı. Saklamalarının en büyük nedeni zaten hâlihazırda dünya savaşının içinde olan halkların panik olmasını ve askerlerin moralinin bozulmasını istememeleriydi. Bazı tarihçilere göre 4 yıl süren savaşın sona ermesinde salgının rolü büyüktür. Fakat o yıllarda savaşı kenardan izleyen biri vardı: İspanya. Dolayısıyla askerler ve halk için dünya savaşı bağlamında kaygısı diğer ülkelere göre daha azdı. İspanyol basını ilk kez ve açıkça salgının boyutlarını dile getirdi. Ve böylece hastalığın adına İspanyol gribi dendi.

Şüphesiz ki salgın askerlerle orduların savaşma kabiliyetlerini etkilemişti. Hatta Almanların ileri gelen generallerinden Erich Ludendorff Fransa’ya karşı başarısız olmalarının nedenini salgına bağlamaktadır.

Metin Özata, Atatürk ve Tıbbiyeliler kitabında Mustafa Kemal’in de 1919’da Samsun’a hareket etmeden önce İspanyol gribine yakalandığını ve sonrasında atlattığını söylüyor. Bu hastalığı yaveri Cevat Abbas Gürer şöyle anlatıyor: "Samsun'a hareket hazırlığında idik. Atatürk bir müddettir rahatsızdı. Oldukça ciddi olan ve o zaman pek korkulan İspanyol nezlesini, Beşiktaş'ta, Akaretler'deki evinde atlatmıştı." Göz atmak isteyenler için kaynak -Prof. Dr. Metin Özata, 'Atatürk ve Tıbbiyeliler', Umay Yay., 2007, sayfa 196. Aktarılan kaynak: 'Sohbetler', Cemal Kutay, 1969, sayı 12, sayfa 32-33 –

Salgının etkileri ve o dönemde alınan önlemler pek de yabancı olmadığımız cinsten. İnsanların kalabalıklar halinde bir arada bulunması yasaklandı, kütüphanelerde kitap verilmesi durduruldu, hatta okullar tatil edildi. El sıkışmak bile suç haline gelmişti şeklinde aktaran kaynaklar mevcut. Başka bir salgınla yüz yüze olduğumuz şu günlerde aşina olduğumuz bir tedbir olarak pek çok yerde maske takma zorunluluğu getirildi. Hatta San Francisco’da “Maske Aleyhtarları Birliği” kuruldu ve pek çok yerde bir araya gelerek eylem yaptılar (!)-Yalnız değiliz. 10 Nisan akşamına ithafen-

Salgının önemli etkilerinden biri de devletlerin kamu sağlığı stratejilerinde görüldü. Pek çok devlet sağlık hizmetlerinin, ihtiyacı olan herkese ücretsiz sunulmasına yönelik adımlar attı. Ve sosyal devlet ilkesi uzun vadede güçlenmiş oldu. Salgın 1920’ de hemen hemen tamamen sona ermişti.

Sözün sonunu Nazım Hikmet’in İspanyol gribinden bahsettiği Kuvayı Milliye Destanı’yla getirelim.


“…Biz ki İstanbul şehriyiz,

Seferberliği görmüşüz

Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,

vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi

bir de İttihatçılar,

bir de uzun konçlu Alman çizmesi

914’ten 18’e kadar

yedi bitirdi bizi...”

Ve bu bölümün sorusunu soralım: İspanyol gribi, İspanyol değildi. Peki, ya Çin virüsü? Çin’e mi ithal; Çin’den mi ithal? Yorumlarınızı bekliyorum.

Sağlıkla kalın…