Derler ki, çocuklar herkesten önce koklarmış gökyüzünün kokusunu.  

Halepçe’de bir çocuk sarin gazını elma kokulu uçurtmaya benzetirmiş.

Önce hayali ölür çocuğun eksik kalmanın gençliğinde. 

Hayatında ilk defa gördüğü sonsuz mavilik, kıyıya vuran göçmen gözlerin ahını alır.

O koca adamların, iri ve acımasız ellerinde yapılma atom bombası, seksek oynayan küçük kızın gölgesini yok eder kendinden önce. 

İğdiş edilmiş bir bahardır artık doğa, baharın muştusunda. 

Lakin bu kez, aynı çocuk bin kez ölmekten vazgeçer. 

Derler ki, hücresi bile olmayan bir varlık bir tek çocukları etkilemez modern zamanın bilinmezliğinde ve şimdi o, koca adamlar iri elleriyle korkudan toprak altındaki sığınağına on kat kurşun dökerler. 

Ne deniz aşırısı kalır ne de beyaz tenli gelişmişlik düzeyi. 

Tarih kitaplarındaki muazzam iktidar desenli söylevler, maskeli devlet koridorlarında Atlantis gibi bir masal olur.

Bize kalan ise hijyen tadında bir ölüm kokusudur artık.