Salı ve cumartesileri ağlıyorum en çok

Postacı yalnız salı günleri uğruyor buralara,

Cumartesileri ise sevdiğim dizi oynuyor televizyonda.


Hayatın dışında bir yer burası

İki toprak arası yalnızlığı.

Henüz hiç mektup gelmedi bana salı günleri

Bazen birkaç eşya, birkaç kıyafet...

Göndericisi de benim alıcısı da.


Kartonları dikkatli açmakla geçiyor salıları

Buradan giderken tekrar onlara ihtiyacım olacağını düşünüyorum

Hoş, ne zaman gideceğim

Nereye gitmek istiyorum,

Bilmiyorum…

Bir durak bile yok bekleyeceğim

Bir çiçekçi bile yok

Akşamları evimde beni bekleyen sevgilime çiçek götürebileceğim.

Hatta bir evim bile yok,

Her köşesi benim diyebileceğim.

Kafamın ortasını kurcalayan bir dünya ağrım var sadece...


Kıyamadığım kartonlara inat

Bir türlü yanmayan sobayla kavga ediyorum salı akşamları.

İlla o kartonları istiyor benden

Anıları vereyim diyorum,

Kabul etmiyor.

Burada anılar derin bir sızıdan öteye geçemiyor.


Sahibi yanına senede birkaç kere gitse de

Evinin önünden ayrılmayan köpeği düşünüyorum sonra, köpeğimi

Oturup ağlıyorum salı günleri.


Kendimi içinde hissettiğim bir dizi oynuyor televizyonda

Cumartesileri

İncelik de kabalık da kanatıyor yüreği.

Bir boşluğa haykırıyorum sonra hıçkırıklar içinde

Sen, kendimle savaşımsın benim

Kazanırsan kaybedeceğim.

Kendimi dipsiz bir kuyunun dibinde izleyeceğim

O kuyu ki sana döktüğüm gözyaşlarımla dolan

Ardından,

Yansımanı görüp seni yanımda zannedeceğim.

Bana uzanmayan parmaklarının

Sudaki yansımasını izleyeceğim


Kimsesiz bir şiiri doyuruyorum

Neden yetişmiyor sana bıraktıklarım

Kışım koynumda kapında bekliyorum.

Paspasın gurbet, hasret…

Ayaklarımı sürüyorum bitmeyen yolculuklardan arınmak için.

Boynumun soğukluğu

Nefesimin rutubetinden.

Nemsiz, sensiz bu topraklar burnumu kanatıyor her gece.

Salı ve cumartesileri ağlıyorum en çok.

Alnından öpüyorum çocukları ve kedileri.

Kışım ben, açma kapını.

Benimle üşütme içini. 


Pazara dönüyor gün

Ben sana.

Boşluğa dalıyorum pazarları

Portakallı bisküviler küflü bekliyor Eminönü rıhtımında.

Tezgahlardan düşüp ezilen marullara ve domateslere ağlıyorum Üsküdar’da.

Sabah ezanına doğru sokak lambasından pencereye yansıyor cesetleri 

Ben de onlar gibi eziliyorum sokağın ortasında,

Kalbinden düşmüşlüğüm 

Bir hengamede beni unutuşun 

Beş liralık etmemişliği ciğerimin. 

Bir sabah yansırsam ben de pencerene 

Yalvarırım o zaman da hatırlama beni. 

Ha kapında ezik bir domates ha benim...

Açlık kadar alçak bir aşk ve yalnızlık bu.


Bir yıldırım gibi düşüyorsun gecelerime. 

Patlatıyorsun lambalarımı 

Yatağım taş olup ciğerlerime kadar batıyor 

Neden göğsünde yumuşatmıyorsun beni?

Ne zamandan beri hayal karalayıcısısın sen?

Kalemim kırık, sarkıyor elinden.


Ölümden dönüyorum, 

Öleyazıyorum, 

Bilmiyorsun.

Bir taş ıskalıyor beni.

Haberler konuşmuyor seni, beni, bizi. 

Bir sen sevmiyorsun. 

Yoldan geçen kedi bile 

Gülümsüyor beni görünce. 

Taştaki çiçek yapraklarını açıyor. 

Köpekler gelip dizlerimde uyuyor. 

Çocuklar gelip sarılıyor. 

Bir sen sevmiyorsun beni. 

Ve yeryüzünün şiirleri hep sevilmeyene yazılıyor.  


Salı ve cumartesileri ağlıyorum en çok.

Boşluğa dalıyorum pazarları ise…