Salıncakta sallanıyorken, içinin ürpermesine anlam veremedi. Ayaklarını gökyüzüne uzatırken hissettiklerinin de manasını bulamadı. Durgun bir yaz gününde saçlarının uçuşması da anlamsızdı. İki direk arasına asılan ipte her gidiş gelişinde farklı hislere kapılacağını bilen birisi de değildi.
Salıncak her daim aynı yöne gidiyor, aynı yüksekliğe çıkarak geriye doğru iniyordu. Düşündü. Düşününce fark ettiği gerçeklik, onu yeni bir pencerenin önüne götürdü. O pencereden bugüne kadar hiç bakmamıştı. O pencereden bakmak hayatını değiştirecek. Düşüncelerinden başlayarak her hücresine kadar büyük etkilerde bulunacaktı.
Pencereden yeşil bir ovaya gözlerini dikti. Hayatını düşündü. Düşündü. Düşününce hayatı pencereden baktığı manzarada belirdi. Salıncak gibi bir hayat. Bir yukarı, bir aşağı. Onun hayat salıncağındaki iki direkten biri en yakın arkadaşı Yaser'di. Yaser boyu boyunca huyu huyunca delikanlı bir gençti. Niyeti iyi, zekası güçlü, konuşması seviyeliydi. İkinci direk ise sevdiği kız Latife'ydi. Latife mısralar boyunca yazılsa hiç bitmeyecek bir şiir gibiydi. Uzunca saçları, kömür karası gözleri, ay gibi teni, minicik elleriyle hayranlık uyandıran genç bir kızdı.
Salıncağın ipleri ise onun hayatta yaptığı doğru ve yanlışlardı. Kimi zaman doğruları ağır basar denge şaşar, kimi zaman yanlışlar artar denge şaşardı.