İstemiyorum!
İstemiyorum hiçbir etiket, titr, unvan
İstemiyorum saygınlık, prestij, alkış, onay
Hepsi sizin olsun!
Başkaldırmak istiyorum sadece
İçimdeki asiyi salmak istiyorum üzerinize
Tıpkı bir çağlayan gibi içimden dışarıya yüksek bir debiyle aksın istiyorum
Aksın, yolumun üzerindeki tüm taşları katıp götürsün önüne
Acımasın istiyorum ve de
Acımasızca yıksın geçsin tüm bentleri, tamamen yok etsin tüm engelleri
Gözlerinin yaşına dahi bakmasın
Zira umurumda değil artık hiçbir şey ve de hiçbiriniz!
Onaylamayın, sevmeyin beni
Kabul etmeyin, alkışlamayın
Ayrıştırıcı ve ötekileştirici bakışlar atın olanca hadsizliğinizle
Zihniyetinizin ve kalbinizin karası çalınsın yüzünüze; ekşitin ağzınızı burnunuzu, buruşturun suratlarınızı
Kendi zihninize ve algılarınıza çekmiş olduğunuz çitleri başkalarına da pazarlamaya çalışırken yorulsun çeneniz, kurusun diliniz damağınız
Başkaları nezdinde nasıl göründüğünüze, imajınıza sabah 9 akşam 5 mesaili çalışmaktan, obsesifçe didinip durmaktan ve her şeyi o doğrultuda akort etmeye uğraşmaktan eriyip gitmekte olan benliklerinizin yasını tutun farkında olmadan içten içe
İçinize akıttığınız ve müsebbibi tamamen kendiniz olan gözyaşlarınızın hıncını ve hırsını bastırmak için av olarak gözünüze kestirdiğiniz insanları kendinize çekip midenize indirmeye fırsat kolladığınız her an; boğazınıza dizinize dursun, o avlarınız midenize otursun
Umurumda değil!
Umurumda değil artık hiçbir şey ve de hiçbiriniz!
Yeter ki beni bana bırakın, bana dokunmayın!
Ben hiç kimsenin ayağına basmadan kendi hâlimde de yaşarım
Yeter ki şu miadı dolması için gün saydığım türküleri suratıma suratıma çığırmayın!
Susun susun susun susun!
Aksi takdirde daha fazla katlanmayacağım size
Arkamı dönüp çekip gitmekten gocunmayacağım bir an bile
Ki bavulum hazır, kapının önünde bekliyor öylece
Ben de hazırım
Belki de bu zamana kadar hiç olmadığım kadar hazır hem de
Acımasızca hazır ve nazır…
Sadece zamanın gelmesini bekliyorum
Gelmesini bekliyorum
Zamanımın...
Ama o zamana kadar siz
Susun susun susun susun!
Aksi takdirde katlanmayıp buna daha fazla
Zincirlerimden boşanırcasına
Kükreyeceğim üzerinize, tam da üzerinize doğru
Bana bunu yaptırmayın, sınırlarınızı fazla zorlamayın
Dilinize pelesenk ettiğiniz o sevimsiz güfteli türküyü
Gidin, aynanın karşısında tek başınıza söyleyin!
Beni kendinizle muhatap etmeyin!
İçimdeki aslanı bu tür şeyler için uykusundan etmeyin!
Zira ‘’hiçbir şey’’ olmaktan, ''hiçbir şey'' kokmaktan, buram buram ''hiçbir şey''e bulanmaktan zerre korkmayan
Üzerindeki etiketlerden, sahip olma yolunda ilerlediği titrlerden, ''hiçbir şey''in dışında kalan her şeyden -mahkemeye başvurma gereksinimi duymaksızın- bizzat kendi kendisini boşamış olan bir insanın
Çekindiği, kaybetmekten korktuğu pek bir şey kalmamıştır belki de...
Az kaldı…
Zincirlerimden boşanırcasına çağlayıp gürlememe
Kükrememe
Bu dünyanın üzerine sağanaklarca dolu dolu yağmama
Oldukça az bir zaman kaldı...
Hissediyorum
Tüm iliklerime, tüm zerrelerime kadar hissediyorum…
Ama olumlu ama olumsuz
Ama iyi ama kötü
Ama yapıcı ama yıkıcı
Orasını bilemem
Daha fazla kontrol altında tutmayacağım içimdeki azmış aslanı, kafayı adeta sıyırmış ve tüm iplerini kendi elleriyle yola yola koparmış o canavarı
Benden günah gitti!
Artık büsbütün bırakıyorum kontrolü içimdekine!
Zamanım geldi geliyor
Hissediyorum; yaklaşıyor…
Hem kendi bentlerimi hem yolumun üzerindekilerin her birini
Çıldırmışçasına, coşmuşçasına
Yıkıp geçmeme oldukça az zaman kaldı
Yaklaşıyor, hissediyorum...
Zerre koşulsuz ve kucaklayıcı olmayan sözde sevginiz de
Etiket düşkünü sahte saygı anlayışınız da
Yalnızca kendinizden olanlara suratınızda sentetik bir gülümsemeyle sergilediğiniz onaylama, üste başa çıkarma, baş tacı yapma kokulu müsveddeleriniz de
Sizin olsun!
Hiçbirini istemiyorum!
Hiçbirinizi istemiyorum!
Kendi varoluşumun özüne duymakta olduğum sonsuz saygımdan ve koşulsuz sevgimden sebep;
Bu diyarı artık daha fazla gütmeyi tercih etmediğimden
Bu diyardan çekip gitmeyi seçiyorum!
Zincirlerimden boşanırcasına
Dönüp arkama dahi bakmadan
Zerre acımadan
Gitmeyi seçiyorum!
Zira yıllardır masumca, mışıl mışıl uyumakta olan içimdeki aslanı
Çok fena dürttünüz...
Kızgın demirlerden çok daha kızgın şimdi
Cehennem sıcağı kadar ısındı içi
Kaynama noktasına fazlasıyla yaklaştı damarlarında akmakta olan kanı
Fokurduyor ‘’Özgürlük, bağımsızlık!’’ diye çarpmakta olan kalbi
Karşısına, yoluna çıkmaya cesaret edecek herkesi ve her şeyi salt bakışlarıyla delip geçebilecek kadar alev alev ateşler saçıyor gözleri
Nihayet uyandı vazifesine içimdeki aslan parçası
Hatırladı muhafızlığını
Hatırladı ve uyandı kendi yolunun en şanlı ve en onurlu muhafızlığına doğuştan vazifedar kılındığını
Heyt be, aslanım benim!
Bundan sonra yok öyle kafayı koyup miskince uyumak, ortalığı başıboş bırakmak!
Bu hayat deneyimimizin sonuna kadar
Kanımızın son damlasına, son nefesimize kadar
Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, kafa kafayayız!
Bu şanlı ve onurlu mücadelemizde son yaşam parçacığımıza kadar
Kükreyeceğiz, bentleri aşıp taşacağız, gürleyip çağlayacağız, coşacağız!
Uyandın, uyanıyorsun
Evine, yuvana o tutkulu, yaşam dolu gözlerini açıyorsun!
Hayatıma Güneş gibi doğup gönlümdeki tahta kuruluyorsun
Artık senin sesin; benim sesim
Senin kükremelerin; benim kükremelerim
Senin bakışların; benim bakışlarım
Senin coşmaların, taşmaların
Özgürlüğünün önüne çöreklenip yolunu kapatma hadsizliği göstermiş bulunanları bir bir avlamaların
Benim!
Hepsi benim!
Sen bensin, ben senim!