“O son konsere gitmeliydik. Son kadehleri içmeliydik. Son filmi izlemeliydik sinemadaki. Şimdi kim bilir ne zaman...” 


Oturduğu koltukta aklından geçenler bunlardı. Sarı loş ışık odayı aydınlatırken içkisini yudumluyordu. Son zamanlarda çok içiyordu. 


“Ama iyi geliyor.” 


Kafasındaki ses konuştu. Zaten artık susmak nedir bilmiyordu. Hep bir fikri vardı.

 

Son yudumu aldıktan sonra koltuktan kalktı. Gözü mutfaktaki bulaşıklara takıldı ama onları es geçti. Banyoya geldi. Kirli çamaşırlar arasından renklileri, siyahları ve beyazları ayırdı. Önce renklileri yıkamaya karar verdi. Çamaşır makinesini çalıştırırken kendisinin de artık bir makine gibi işlediğini düşündü. Robot gibi hissediyor, öyle davranıyordu sanki. 


Sabahları işe gidiyor, kendisinden beklenenleri yapıyor, akşam eve gelip evdeki görevlerini tamamlıyordu. Birlikte yaşadığı babası durumdan memnundu. Kız kardeşi de öyle. 


“Sen?” 


Kendi iç sesini duymazlıktan geldi. Mutsuz olduğunu düşünmek istemiyordu. Düşünceleriyle bir şeyleri değiştirebileceğine inancı sonsuzdu. 


Mutfağa geldiğinde bulaşıkları yine görmezlikten geldi. O işteyken birikmişti hepsi. Hiçbirine dokunamayacak kadar yorgun hissediyordu kendini. Odasına geçti.

 

Sokağa çıkma yasağı başlayalı üç saat, otuz beş dakika olmuştu. Bitiş süresini hesaplamaya çalışsa da vazgeçti. Bitse bile fark eden pek bir şey olmayacaktı. Diğer günler de bu tatsız hafta sonları gibi geçecekti yine. 


Uzun zamandır günlerin, gecelerin tüm renkleri yok olmuş gibiydi. 


Böyle olmasında tek etki yeni yaşam tarzıydı. İşe gidiyor, eve dönüyor, tekrar işe gidiyor ve tekrar eve dönüyordu. Günlük ev işlerinin tamamını -kardeşi ergenliğinin zirvesinde olduğundan- tek başına hallediyordu. Maaşı, babasıyla paylaştığı ev ihtiyaçlarına anca yetiyor, kendisine de biraz harçlık kalıyordu. Ama artık parasını harcayacak yer de bulamıyordu. 


Telefonunun sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Kim olduğuna baktı:


"Sevgilim"


Gülümsedi. 


Mesajı okurken biraz önceki umutsuzluğundan eser yoktu.