meğer ben kendi icat ettiğim renklere vurulmuşum

toprağını çapaladığım, gübresini çıplak ellerimle serptiğim toprağa düşüp ölmüşüm henüz on yedimde

meğer ben hiç hatırlanmayan bir kadın bulmuşum da kumsalda

öylesine düşürülmüş bir mücevher gibi

çok değerliymişte şimdi sahipsiz kalmış

bulunca sevinmişim çocuklar gibi

denizin köpüğüyle yıkayıp, paklayıp

korkular içinde gizlemişim kimse görmeden

elim cebimde, gizliden gizliye yumruğumla sıcacık etmişim onu

çıkartıp bütün ince isçiliğini,

çıkartıp memelerinden yakutlar, sedefler, elmaslar

hepsini gömmüşüm kendi toprağıma

salt güzelliği kalmış, bakmaya yeltenirken dönüp bayıldığım

el değmemiş, en saf haliyle avuçlarımda

bulutlara baktığım gibi bakmışım

parıldamayan, solgun tenine

kendim yaratmışım senin o sonsuz güzelliğini

kendi icat ettiğim renklere boyamışım çingene esmerliğini...