Sana buradan,

tam da buramdan binlerce cümlelik ağıtlar yakabilirim.

Yahut;

ellerim ceplerimde ıslıklar çalabilirim, tanırsın, bilirim.

Bir gök,

bir bulut ve bir yağmur yükselirken doğduğum dağ başlarının tepelerinden,

ben bir hasrete yüklenirim,

vagonlar dolusu hem de.

Vagonlar sen ve ben dolu,

bana, sana ve bize dair her şey kadar dolu.

Anılar, anlardan daha güzel görünürmüş insan yaş aldıkça,

yani zaman içindeki yolculuğun sonuna yaklaştıkça.

Gerçekler rüyaya,

rüyalar gerçeğe bürünüverirmiş.

Acaba ben sana ne zaman dönüşüvermişim?

İnsan yaşlandıkça anlar duruverirmiş,

duruverirmiş de yerini hiç olmayan, hiç olamayana bırakıverirmiş.

Durdum.

Bıraktım.

Hiç olmayan bir sana, bana ve bize.