İşte yine buradasın
Ellerin çehrene kenetli sayıklar durumdasın
Kaşların savaş yorgunu, dudakların barış talebinde
Dizlerin kaçmaya meyilli
Bu yüzden topuğunu sıkı sıkı vuruyorsun yere
Her vuruş bir intikam gibi çınlıyor sevgililerin gözünde
Sevgililer ya,
Hani şu,
Kardinallerin ezgisini hiç işitmeyenler
Nefesleri her daim kırlangıç üfürenler
Fakat
Gecenin sıcağını gündüzün soğuğuyla telafi edenler
Gülüşlü ağlamalarını ağlamaklı gülüşlerle gizleyenler
Yani
Ettikleri niyeti buldukları kısmetmiş gibi gösterenler
Ve sonrasında kutsal olan her şeyin üstüne ant içenler
Eh,
Periler, midilliler, kaleler, yaldızlı geceler
Sonuçta sadece masallarda güzeller
Bir de sevgisizler vardır tabii
Onlar ki
Derileri her bir başka deriye değdiğinde deri değiştirenler
Katlettikleri her bir gülümseme sonrası daha da içten gülenler
Onlar konuşurlar, içerler, öpüşürler, sevişirler
Bunları bayağı da iyi becerirler
Hatta gün gelir bir daha sevişirler, gün biter bir daha konuşurlar
Saflıkları odur ki
Bir başka adamın, bir başka kadının ilki olduklarını sanırlar
Sonra bir gün bulurlar senin gibileri
Yoksa sen mi onlarla buluşturulursun bilmem
Hem önemi de yoktur pek
Sana yakışan sayıklamaktır ö’yü m’yi f’yi
Topuğundaki nasırı biraz daha sertleştirmeyi
Ve şöyle uzun uzun nefes alıp
O nefesi kalleşmişçesine bir güzel benzetmeyi!
Ezmeyi, biçmeyi, kesmeyi, un ufak etmeyi!
Hayır!
Saf mısın be evladım
Ayağa kalkmayı ve eve dönmeyi
Üstelik asansörle değil merdivenlerle yükselmeyi
Bulaşıkları yıkamayı, içeriyi havalandırmayı, sonra da ayvalı ıhlamur yapmayı
Saçını başını sabahında kafaya takmayı
Ve o sabahlardan çocuklar gibi çabuk sıkılmayı…