Sanat estetiği, sanatın doğasını, güzellik anlayışını, değerini ve izleyici üzerindeki etkilerini inceleyen bir felsefe dalıdır. Estetik, antik Yunan'dan itibaren sanatla ilgili temel soruları sormaya başlamıştır. Yunan filozofları, özellikle Platon ve Aristoteles, estetik üzerine düşünceler geliştirmiştir. Zamanla sanat estetiği, Batı düşüncesinde önemli bir alan haline gelmiştir. Antik Yunan'dan itibaren günümüze gelen bir estetik anlayış mevcuttur. Yunan sanatında estetik, insan vücudunun mükemmelliği ve oranlarına dayalıdır. Yunan heykelleri, idealize edilmiş insan figürleriyle estetik bir yaklaşım benimsemiştir. İnsan vücudunun doğaya en yakın halinin sanatta ifade edilmesi, Yunan sanatının temel özelliklerindendir. Bu dönemde güzellik, oran, simetri ve denge gibi kavramlar ön planda olmuştur. Ve elbetteki antik Yunan ve sanat denildigi zaman aklimiza ilkxgelen kişi Platon'a göre güzellik, idealar dünyasında var olan mükemmel bir formdur. Fiziksel dünyadaki şeyler yalnızca bu mükemmel formların yansımasıdır. Ona göre sanat, gerçekliği olduğu gibi yansıtmamalı, idealleri ve ruhsal güzellikleri yansıtmalıdır. Sanatçıların, "görünüş" değil, "gerçek" olanı ifade etmeleri gerektiğini savunmuştur. Aristoteles ise Platon'dan farklı olarak sanatın, gerçekliği taklit etmesi gerektiğini savunmuştur. Aristoteles, özellikle drama ve tragedya üzerine yazdığı Poetika adlı eserinde estetik ve sanatın işlevselliğine dair önemli görüşler geliştirmiştir. Ona göre sanat, izleyiciye duygusal bir arınma (katarsis) sağlamalıdır. Daha sonra İtalya'da başlayıp tüm dünyayı etkileyen Rönesans anlayışı ve sonrasındaki estetik duyumlar, sanatçılar doğayı gözlemleyerek gerçekçi bir estetik anlayışını benimsemişlerdir. Bu dönemde anatomi, perspektif ve ışık-gölge gibi teknikler gelişmiş, sanat daha bilimsel bir temele oturmuştur. Sanatçılar, estetikte doğallığı ve insan ruhunu yansıtmaya çalışmışlardır. 19. yüzyılda, romantizm akımı ile estetik anlayışında duygulara ve bireysel deneyimlere daha fazla önem verilmiştir. Modernizm ile birlikte, geleneksel estetik kurallarına karşı çıkılarak yeni sanat anlayışları ortaya çıkmıştır. Sanat, artık güzellikten çok, sanatçının duygusal, toplumsal veya bireysel ifade biçimi olarak görülmeye başlanmıştır. 20. yüzyılın sonlarına doğru, postmodernizm sanatın çoklu yorumlarını, çeşitliliğini ve eleştirel yönlerini vurgulamıştır. Estetik, artık yalnızca güzellik ile sınırlı olmayıp, çirkinlik, bozulma ve şok edici öğeler de sanatın bir parçası olarak kabul edilmiştir.

Estetik, genellikle "güzellik" kavramı ile ilişkilendirilse de, bu ikisi farklıdır. Güzellik, daha çok hoş bir görsel deneyimle ilişkilendirilen bir estetik kavramıdır, ancak estetik deneyim yalnızca güzellikle sınırlı değildir. Çirkinlik, hüzün, kargaşa ve düzensizlik gibi unsurlar da estetik bir deneyim yaratabilir. Bu bakımdan estetik, izleyicinin sanat eserine karşı duyduğu bir tür "zevk" ve "derinlik" hissini ifade eder.

Sonuç olarak, sanat estetiği, güzellik anlayışının ötesinde, insanın estetik deneyimini, sanatı ve sanatın toplumla olan ilişkisini anlamaya çalışan bir alan olarak varlık göstermektedir. Bu anlayış zamanla değişerek, her dönemin kültürel ve toplumsal yapılarıyla şekil almıştır.