Sancı dediğimiz şey sandıklarımızın acımasıymış meğer. Ben; bulacağım, düzeleceğim, olacağım sandığım ne varsa onun "cı"larındayım. 


Daha kaç öfke krizi geçiririm dersiniz? Kaç kez daha iyi başladığım sabahların ağlamaklı uykularına başımı koyarım?

İnsan kendini ararken "baktığı" şeydir aslında. Bu süreçte fark ettiğim en büyük şey bu oldu. Öfkeme baktığımda on yaşlarında bir kız çocuğunun basit bir çikolata yüzünden soğuk bir merdiven boşluğuna atılmasını görüyorum. Çünkü benim öfkem de basit bir çikolata. Cesaretime baktığımda "istemediği bir yerde yıllarca tutsak kalacağını bilen" o’nu görüyorum. Çünkü benim cesaretim de istemediği yerde tutsak. Boşluğumun sebebi bir elma şekeri çünkü ben elma şekerinin tadını hala bilmeyen yirmi iki yaşında küçük bir kız çocuğuyum.

Ben ki hala mutluluğuna bir şey karalayamayan, acılarından ise bir şeyler çıkartmayı pek ala başarabilen bir zavallıyım. 

Karanlık tarafını çok iyi bilen ama bir o kadar da karanlıktan korkan biriyim. İnsan bu kadar zıtlıklar içerisinde yaşamayı nasıl başarır sorusunun ise ta kendisiyim…


Kendimi bulma evresinden korkuyorum. Bulduğum şeyler asıl "ben"i ortaya koyduğundan konulan şeylerden pek memnun değilim. Bu memnuniyetsizlik daha ne kadar sürer bilmiyorum ama bu artık bayatlamış bir "çikolata" tadı vermeye başladı. Zaten taze kalsaydı da bir hevesi kalmadı.