Herkesin derinlerde bir yerde tıkılıp kaldığı bir yer var. Ancak farkındalığı had safhada olan 20'li yaşlardaki bir gencin o tıkılıp kaldığı yer diğerlerininkinden çok daha farklı, çok daha beter. Derinlerdeki o sancı hiç geçmez. Ne zaman geçeceğini bilemez. O sancıyı yönetmesini bilemez. Ne yapacağını bilemez. Ne anlatacağını bilemez. Ne için ağladığını bilemez. Kim olduğunu hatırlayamaz. Sancı, hafızasını ele geçirir. Bazen bulanıklaştırır her şeyi. Çok yüksek bir yerden aşağı düşüyormuşçasına bir anda hızlanır etrafındaki her şey. Sancı, zamanı yakasından tutmuş da bizden uzaklaştırıyormuş gibi olur. Rüyadaki gibi koşarsın da yakalayamazsın. Bağırırsın da sesin çıkmaz. Sancı acımasızdır. Bir kere kök saldı mı içinde dalları her yerini sarar. O saatten sonra düşünmeye mahkumsun. Sancının esirisin. Kötü bir kabus görür de kalbinin hızlı çarpıntılarıyla uyanırsın ya işte sancı o kabusu zamanını tahmin edemediğin gündüzlerde bile görmektir. En eğlendiğin zamanlarda bile gelir bulur seni. Ne yapsan tutup çıkaramazsın, kontrol edemezsin, yönetemezsin, cevap bulamazsın. Sancı en kalabalık yerde bile yalnızlaştırır. Sancı gündüzün ışıklarını kapatır. Etrafında döner durur karanlıkta. Tüm sesleri birden keser sancı. İyilik midir kötülük müdür bilemezsin. Bazen de doğruları buldurur sana. 20 yaşındaki bir genç öğrenecektir bunu. Belki 30'larında, belki 40'larında... Bilir ki elbet bir gün öğrenecektir.