Seni karşıdan karşıya geçirirken dünde unutmuşlar.

Ben karın kasındaki tüp bebek,

insanın. 

Ölmüşüm mesela, 

öğleden sonra, 

herhangi bir cenaze namazında.

Bir yorgan kıyısında

ve ya

iki yaz bi güz

hep araba bagajlarında,

ceset kokularında.


Seni biraz kadın bulmuşlar,

organında cins kokarca.


Miladın pençesinde kırık hayalli mars isem,

selamımda yüksek besmele sensindir.

Şeffaf vücutlu kavgaların

bitli kahramanı -sen-

Henüz doğmamışsa bebek saf,

kirlenmemişse sokak pas,

pas.


Tenleri çalınmış kentlerin genleri

hep soğuk. 

Buralarda ellerim hep donuk

ve

mavili gök uçsuz. 

Bak nasıl da uyumuşsun.

Bu bir masal değil, 

bak bakalım portakal mıyım tencerenin dibinde, 

dün hakikattim sıyırıp temizlersen.

Kuyunun koyu suyunda mesela

seversen beni,

çatırdamam ben.


Yalnız bir gün

bok vardı da uyanmıştım,

ellerim çocukların ellerinde maskara tabanca.

Bok vardı işte 

sol lobunda,

beynimin.

Soldan üçüncü at sizlere ölümken,

gözlerimde karabasan kokulu sonbahar pusulası.


Yan odadaki böceğin ikiziyim

-yapışık, 

sineği olduğum arabanın markası bozuk

-karışık

ve sen 

hala fransızca kokuyorsun,

fransızca kokuyorsun 

ve

bornoz giyiyorsun.

Peki ben

özlemekten korkan bir iç gıcırtısıysam?

Olsun.

Ben seni nerede unutmuşsam

orada kaybolmuşum.


En başa dönebilir miyiz? 

Yahut kaçalım buradan.

Ölüyorken büyümüyorsun.