Merhaba.
Açıkçası hangi bölümde ve tam olarak ne yazmam gerektiğini bilmiyorum. Ama bir şeyler yazmam gerektiğini biliyorum.
Yıllardır yazdığım bir defter vardı. Sonunda bitti. Yenisini almaya üşendiğimden midir bilmem bir süre yazmadım bir şey. Öyle aktı gitti zaman. Ancak az önce ilginç bir şey oldu. Kendi adımı soyadımı internete yazayım bakalım neler çıkacak dedim. Merakım boşuna değildir efendim, sosyal medya kullanmadığım için ‘acaba hakkımda neler var bu internet köşelerinde’ sorusu zinhimde kökleniverdi durduk yere. Bir de ne göreyim! Bu platformda bir hesap açmışım. Kim bilir ne zaman? Üstelik harikulade sayılmasa da gülümseten şekilden bir fotoğraf koymuşum. İlk iş fotoğrafı değiştirdim. E malum, deli deliyi görünce…
Sonra şöyle bir bakındım buralarda neler oluyor diye. Güzel şeyler oluyormuş doğrusu. Sonra açtım bu sayfayı başladım yazmaya.
Şimdi gelelim bakalım sorumun cevabına, internette hakkımda neler var? Eh pek bir şey yokmuş. O kadar azım ki bu online camiada. Peki bu benim varlığımdan eksiltir mi? Anılarım aslında yaşanmamış mıdır yoksa? Nereden gelir ki bu an paylaşma hevesimiz? Çok derinlerden sanırım. Tekillik biz insanlara göre değil gibi görünüyor. Her şeyin karşıtı ile var olduğu bu evrende seyircisizlik bizi delirtebilir sanırım. Atomik boyutta gözlemciye göre hareket eden fotonlar ve gündelik hayattaki gözleyenlere göre hareket eden bizler. Sanırım pek de bir fark yok. Şimdi kuantum konusa bir geçiş yapıp yazımın üstüne türüflü laflar rendelemek istemem. Ne de olsa yanlış kategoride yazıyorum sanırım…
Yanlış bir yerde doğru davranıp neticeyi anlaşılır yapmayı beklemek pek hoş olmazdı doğrusu.
Eh bugünlük diyeceklerim bu kadarmış.
Belki yarın bir omlet tarifi ile devam ederim ya da bir bulutsunun doğuşu.