Aşınır hayaller arasındayım uzun zamandır. Toprak kayması yaşatmıyor kayboluşları ancak yeşil bir ağacın gövdesine de dönüşmüyor. İçimde büyümesine izin verdiğim uzak bir hayal benimki. İtiraflarımdan ayrı tutuyorum… Amaçlarımı, olmazlarımı, olmayacağını bildiğim için düşünmekten vazgeçtiklerimi, hepsini içime kilitledim. Yalın ayak salınarak yürüdüğüm biraz sert, bazı yerleri nemli, bastıkça ezilen oynak bir zemin üzerindeyim. Uzaktaki silüete doğru yöneliyorum, gözüm bir yerden ısırıyor onu. Belki de yanılıyorum. Rüyada olmadığımı söyleyebilirim ancak bir yansıması olmadığını da ispatlayamam.

 

Gidiyorum gözümün gördüğü ama beynimin emin olmadığı gölgeye doğru. Ardından bağırmak için çok uzaktayım, işe yaramayacağını biliyorum. Hızlanıyorum var gücümle, çoğu zaman yaptığım gibi içimden bağırmaya başlıyorum. Kayıp gölgemi bulmuş kadar eminim. Vazgeçmekle devam etmek arasında kaldığım bu paranoya anında; kendimi durağa doğru yürürken, son anda kapısını kapatıp uzaklaşan bir otobüsün arkasında gibi hissediyorum. Koşsam yakalayamayacağımdan eminim ama koşmaktan da vazgeçemiyorum.

 

İçinde bulunduğum ruhsuzluk hali sanki miras kadar değersiz. Bana ait olmayan bir duygunun içine hapsedilmiş gibiyim. Kimi zaman farkına varabilsem de çoğu zaman bana yüklenenin içinde yaşamayı kabul ediyorum. Karşı çıksam başaramayacakmışım gibi geliyor. Kabullenmeyi kabul ettiğim günlerden birindeyim yine. Bazen kabul etmek hafifletiyor .Zihnime yüklenen rolleri oynamak, olasılıkları hesaplamaktan daha az yorucu. Sadece benden bekleneni ve üzerime düşeni yapıp kenara çekilmek. Zayıflık gibi gözükse de bu yaptığım, hayatın doğal akışına ayak uydurmanın kendimce bulduğum kolay yollarından sadece biri… Birimizin hamlesinin, diğerini etkilemesi artık imkansız...