Ağzımda lokma varken votkadan bir yudum aldım. Lokmayla karışan votka ağzımda uyuşukluk yarattı. Dünyada ilk katı alkolü ben yuttum. Yarısı kursağımda kaldı. Soğuk sabahlara uyandığımda dilimdeki o hissizliği hatırlıyorum. Koskoca dünya, gencecik yaşta işlediğim günahın diyetinin böyle alınacağını nereden bilebilirdim? Soğuk işleyen parmak uçlarımdan bir kamyon geçti. Acısını değil kemiklerimin çatırtısını duydum. Kafamı kaldırdığımda çok güzel bir kadın karşımdaydı. "Yetmedi mi?" dedi. "Yetti" dedim. Kırılan kemiklerime elbette üzüldüm ama cevap vermem gerekiyordu. Hem zaten olan olmuştu. -Kadın çok güzeldi.- Dönüp bir şey söyleyecekken kalktım. Bu sabah o sözleri hatırladım. Çok anlamsız geldi. Öğleye doğru yarım kalan işleri düşündüm. Çok fazlaydı. Bırakıp koşmak istedim. Koşamadım. Ayak parmaklarım iyileşmemişti.


Herkesin bir hikâyesi vardır. Bu da yarım yamalak bir hayatın hikâyesi. Gün doğarken ötüşen kuşların harmonisiyle okşanan yüzüm henüz sıcaklığını yitirmemiş simit kokusuyla uyandırılmıyor. Öğlen dörtte uyandım. "Kahvaltıyı dürümle yaparım." deyip, akşama kadar doymayan birinin hikayesi. Uzun zaman önce ölmeseydi kendisi anlatırdı. Anneniz başta olmak üzere tüm değerlerinize küfrederdi. Bileklerini kestiği gece odasına girdiğim anda bana o tarifeyi uyguladı. Pıhtılaşmış kanla dolan odada kıvamsız, vıcık vıcık biriken kan öbekleri vardı. Görür görmez kustum. Adam ölüyordu. Yaklaştım ve son sözlerini sordum. Ne dedi hatırlamıyorum. İnsan dostları ölürken yanına ayık geleceğinden emin olmalı. Ben iyi bir dost değilim.


Ben büyülü bir insanım. Olur olmadık yerlerde tanıştığım insanlarla uzun zaman ayrılmadım. Bir gün oldu hepsini unuttum. Eksiğim olduğunda hatırladım. Dostumla kadınlar sayesinde tanıştık. Kadınları ikimiz de severdik. Ortak noktamızdan anlamanız gerekir ki evrim tarihi kadar güçlü bir bağ bu. Paralı askerler, şanssızlar, şanslılar, düşenler, kalkanlar dostum hepsini isterken ceylan sürüsünün peşinden koşan aslan gibiydi. Sonra bir anda ayağı kaydı. Avına aşık oldu. Evrim süreci de böylece tamamlandı. On binlerce yıl önceki atalarımız bizi görse suratımıza işerlerdi. O zamanlar nezaket nedir bilmiyorlar, doğal karşılardık herhalde. Aşktan bahsetmem gereken bölümleri bilerek atlıyorum. Dostumla konuştuğumuzda bana dediği lafı hatırlıyorum: "Mahvolmak üzereyim. Bir yanımdan gelecek, bir yanımdan geçmişim çekiştirip duruyorlar. Ortadan ayrılmak üzereyim." Ayrılmadı. Ama öldü.


Bu soğuk sabahta son sözlerini düşünürken aşkla alakalı olabileceğini düşündüm. Kendimden pay biçtim, kadınları ve onu hatırlamaya çalıştım. Hatırladım. Unuttum. Olmamış gibi kabul ettim. Ölmüş olduğumu bile düşündüm. Hatta ölmeden önce her şeyden biraz tadarım deyip şişeleri önüme dizdim. Her noktadan sonra birer yudum aldım. Şişelere bakarken en çok hangisini seviyorum diye düşündüm. Hepsini. Fakat dostum, en sevdiği votkayla dolu bir küvete girmişti. Son sözlerini ben uyduruyorum: "Şarapçı Altan'ın selamı var."


Uzun zaman önce iki dost bir odada yalnızlar. Biri sarhoş, diğeri bileklerini kesmiş; biri ölü, biri yarım; biri salkım söğüt, biri incir; biri yalnız, biri yok olmuş ruhunu sarmak için çok yanlış bir yöntem olan bileklerini kesmeyi tercih etmiş.

Bileklerim acıyor. Uzun zamandır böyle bir şey hissetmemiştim. Vaktim kum saati gibi daralıyor. Kadınım haklıymış. Şu an benim için herkes haklı. Uyanacağımı bildiğim uykulardan farklı bir uyku bu. Rüyalarım gerçekleşiyor. Ensemin üstünde, beynimde anılarımın olduğu yerde derin bir sızı var. Şakaklarımı sarıyor. Dinliyor musun piç kurusu? Her şey iç içe geçti. Dünyanın amına koymak varken kendimi kesiyorum inanabiliyor musun? Sen beni dinliyor musun ulan? Olduğum, bittiğim gün aynı anda olacaksa ben neden bu kadar içtim? Sormam gerek ve soruyorum kendime: Vaktinde umursamadığın şeyler bir anda üstüne yığılınca neden canın acıyor? Senin canın acıyor mu, uzaktan hiç öyle durmuyorsun da oysa benim de canım acımazdı. Ama bu sızı deride, biliyorum. Ruhum yıllardır her neredeyse az önce beni buldu. Parçalarımı buldum ulan, ölmeme ramak kala buldum ulan! Bayılma ulan göt ölüyorum! Bu akşam ne yapacaktım? Koltukta oturup televizyon mu izleyecektim? "Siktir oradan." Benim daha vaktim olmalı, yetmişinde sapasağlam bir adam olup eski hayatımın boktanlığından bahsedecektim, neyse başka bir hayata artık. Ulan sen de ölme, diğer tarafta sakın karşıma çıkma, duydun mu? Nasıl olur da bir saat içinde yaşlanabilirim. Nereye gideceğimi adım gibi biliyorum. Boktanlıktan çok uzağa. Bizim gibi piçler asla huzura erişemez. Yalandan kurulan evimde berjere yan oturup tüm gün seni televizyondan izleyeceğim.


Bileklerini kesen adam öldü. Sarhoş olan ise merdivenlerden yuvarlanarak aşağı indi, ambulans dedi ama kimse umursamadı. Arkasına son bir kez döndü, geleceğini görmüş zavallı bir adamdan daha fazlası değildi. Bir kenara oturup bu geceyi unutmak için dua edip içiyordu. İki gün uyudu. Üçüncü gün gerçekten de o geceyle ilgili hiçbir şey hatırlamıyordu. Ne yazık, oysa her insan kendi sonunun nasıl olacağını görmek ister.