Sarı sıcak bir kasım akşamı. Buluşuyor ve eve geçiyoruz. El ele yürüdüğümüz yol o denli soğuk değil, masum bir akşamüstü. Eve çıkıp yaprak döken ağaçları, arabaları, pek sık geçmeyen caddeyi, sarıya bürünmüş şehri gören masamızda akşam yemeği yiyeceğiz. Huzurlu bir hüznü var bu zamanların, sıcak bir sarısı. Canlılığını yitirmiş biraz, solgun ve yorgun ama bir tarafta umutlu da.


Apartmana giriyoruz. Asansör birinci katta, bizi almaya geliyor. Evin sıcacık olduğunu, kapıyı açar açmaz miskin bir kedinin bizi karşılayacağını bilmek keyiflendiriyor bizi. Eve dingin bir kış akşamı geçirme umuduyla dönmüşüz. Bu mevsimin gereği, tüm evlerde, hüzünlü sarı lambaların altında, sımsıkı kapanmış pencerelerin perdelerin ardında bir bekleyiş var sanki. Bu soğuk günlerin, uzun karanlık saatlerin, doğanın uykusunun bitişini bekliyoruz hepimiz. Biz bu akşam bekleyişimizi birbirimize sarılmış uzanıp bir şeyler izleyerek, sıcak içkilerIe ellerimizi ısıtarak sürdürüyoruz.


Noeli anlatan çocuk kitaplarında evden dışarı bir ışık sızar ve mutlaka sarıdır, aile şömine başında toplanmış yemek sofrasındadır. Kaygısız, doğal bir bekleyiştedir. Çünkü yollar karla kaplı, tüm dükkanlar kapalı, toprak uykuda, hasatlar bahara kalmıştır. Bugün biz o aileyiz, bu gece birlikteliğimiz için, kediler gibi miskinleşmek ve içimize dönmek için. Denir ki sarı sıcak gecelerin hüznü ancak böyle geçermiş. Bu hüzünlü huzurla uykuya dalıyoruz.