Sokak lambaları sarardı, şarkının sesi yükseldi ve odada dans etmeye başladı. Yağışlı bir Aralık akşamı, gökte ve gözde. Hissedilen duygular aynı, Aralık yine acımasız ve bir o kadar samimi, gerçek olan her şey gibi. Bira kokusu havada, gözler aralık ve dudaklar sarkık, kendini serbest bırakan her kelime dağınık. Saçlarım da kelimelerden farksız. İlk kez bu kadar uzunlar, birbirine girmiş, alnımdan aşağıya düşüyorlar. Kendimi bildiğimden bu yana hiç istememiştim. Aynaya bakıp saçlarımı kazımak güçlü hissettiriyordu, ilk kez bir kadın tarafından saçlarımın sevilmesini istedim. Yatakta, birbirimizi izliyoruz, gözlerine dalıp gülümsemekten alıkoyamıyorum kendimi. Parmaklarımı yüzünde, dudaklarında ve kollarında dolaştırıyorum. Teni öylesine soğuk ve beyaz ki, kan kırmızı gözlerimin görebileceği en temiz şey. Rüzgarda dalgalanıyor saçlarım, bu sefer onun elleri yok. Teninden çok uzağım, kokusunu unutuyorum, sesi kulaklarımda hatırlanması zor bir şarkı gibi. Üşümezdim önceleri, onun üşüdüğünü gördüğümden beri ellerim hep soğuk. El ele olduğumuz sokakların ortasındayım, sanki kayboluyorum. Yemek yediğimiz masa, oturduğumuz bank, sarıldığımız iskele, hepsi çok tanıdık, hepsi çok yabancı.