Okuduğum kitabın akşamından kalma zihnim duvarlarıma doğru sarmaşıkları ilerletiyor, ilaç isteğini bana hatırlatmaya çalışıyordu. Ellerim zihnime haplardan piramit inşa etme çabasında. Mısırlılara öykünüyorlar sanırım. İlaçların arasına ellerimle hapsettiğim gerçekliği kalbimden miras aldı zihnim. Dağların, taşların, uçan kuşların kaldıramadığı yükü bizim yüklenmemiz gibi kalbim de onu kaldıramadı ve zihnime emanet etti. Zihnim hiçbir zaman gül bahçesi değildi fakat o geldiğinden beri duvarlarımın içi dilimin cesaret edip söyleyemediği sevgiyi sanata mahkum kıldı. Gönül kapımdan sızan ışıkla gözlerinin içini gördüm. Karanlıktan nemalanan bakışlarınla sakındığın merhametini o minik ışık sayesinde görebildim. Sahi efendim, gözleriniz hiç yorulmaz mı denizin ve gökyüzünün, hasretin ve umudun mirasını taşımaktan? Sahi efendim, gözlerinizden öpersem hafifler mi yükünüz? Affınıza sığınıyorum, kendimi çok önemli gösterdim fakat bu denli bir tesiriniz var bana, karşı koyabilmem ne mümkün.

 

Zihnimden çalınan çerçeveyle kaplanmış bir fotoğraf pek de temiz olmayan parkede keyfince uzanmış, içindeki kişiler halime gülüyor. Kaşımaktan uzun kırmızı çizgilerle dolu kollarım fotoğrafı hedefine almış, ona doğru yola koyulmuştu. Gözlerim bu zamana kadar kaydettikleri kafeslerden farklı biriyle karşılaştıkları için sürekli bir fotoğraf çekme halindelerdi. Kafesin yanı başında duran adam her şeyden haberdardı. 

 

Söylesene, neden açtın kafesin kapağını? Bilmiyor muydun kanadının yalnız başına uçmak için dayanıklı olmadığını? Neden gözden çıkardın kuşunu? Ötüşü başkalarının kalbine de dokundu diye mi? Sen, kuşun kendiyle mücadelesinde onu hep bir başına bıraktın. Canı acıdığında da senin için konuşsun istedin. Gece ve gündüzün esintisiyle boğdun kuşunu. Ardı ardına eklediğin “terk et - geri gel” boncuklarıyla zincir bağladın kuşuna. Haberin bile yok. O kadar kedine dönmüş ki hislerin, kuşun sensizlik kışında ne yapacağını bile hiç umursamamışsın. Söylesene. Kuşun ne hata yaptı da gözden çıkardın onu? Kısa bir süre kendi acısını dindirmekte meşgul olamaz mıydı? Seni artık sahiplenemiyor olmanın acısını geçirebilecek bir ilacı olduğunu sanmıyorum doktorların. Söylesene artık, lütfen söyle. Neden beni bir başıma bıraktın? Ben duvarlarımı sen gir diye ardına kadar açarken, yaşa diye soluğumdan kısarken, kirli düşünceler senden ırak olsun diye çabalarken beni yalnızlığın kollarına atmana söyleyebilecek hiçbir şeyim kalmadı. Gözlerim ayrılıklar atlası, dilim vedalar sözlüğü ilan edildi. Sayende.

Ben seni içimden söylemiyorum. O kadar narin büyüdün ki kalbimin en bakıma muhtaç toprağında kıyamadım seni köklerinden tutup koparmaya. Bir tanecik çiçeğim. Gözyaşlarım yeterince besleyemedi sanırım seni. Sevdiğim. Gitmeler senin diğer bir adın fakat döndüğün an kanıma bulandı biletler. Kalbim senin sevda oyuncağın değil. Git diyemem ama kalırsan umutlarıma yazık. Gideceğim diyemem ama kalırsam bana yazık.


Şimdi son perdesindeyiz biz tiyatrosunun. Açılan kafes kapağında öylece durup dışarıyı izleyen manidar kuş varlığın sükunet yerine azamet getirdiğini zor da olsa kabullendi ve kırık kanadını açtı ilerleme umuduyla. Henüz hava onu kolları arasına almamışken son kez bakmak istemişti onun yüzüne. Ama ne yüzü kalmıştı geriye ne de eskiye duyduğu herhangi bir duygu.


Sensizliği bana öğretmemen kalbimden zihnime her saat yeni oklar gönderiyor.


11.06.21