Yine ağzında kan tadıyla uyanmıştı. Bu hisse hiçbir anlam veremiyor ve çok sinirleniyordu. Ağzında bir damla kan olmadığı halde her sabah ağzında kan tadıyla uyanmak artık iyiden iyiye onu çıldırtmaya başladı. Yataktan doğruldu. Kafasını kaşıdı. Aylin burada olsaydı "Bitleneceksin artık git yıka şu saçlarını." diye bağırırdı. Bunu hatırlayınca bir tebessüm kapladı yüzünü. Sahi, bugün Aylin gelecekti. Hazırlanmak lazımdı. Koşa koşa banyoya doğru gitti. Soğuk bir duş aldı. Aylin demişti, iyi geliyormuş kan dolaşımına. Ayrıca saçları da besliyormuymuş, tam hatırlayamadı. Çok da üzerinde durmadı zaten. 


Odasına geldi. Dolabının önünde kendi kendine konuşmaya başladı. Gömleği neredeydi, ah Aylin! Yine her şeyi derleyip toplamış. Ama hayır, kaç kere demişti "Ben başka türlü bulamıyorum eşyalarımı, lütfen bana define haritası aratma." diye. Burnunun direğini sızlatan yumuşatıcı kokusuyla bezenmiş kazakların arasından en sevdiğini seçti. Haki olan, keçi tüyündenmiş. Aylin'in yıl dönümü hediyesi. Gömleğini yine bulamadı, üstelemedi de. "Ah Aylin!" dedi kendisinin bile duymayacağı bir ses tonuyla. Gülümsedi sonra. Pantolonlarına baktı. Nasıl da ütülüler, kumaşına göre ayrılmış hepsi. Aylin hayatına girmeden önce pantolonlarını yıkamayı unuttuğu için işe kaç kez eşofmanla gitmek zorunda kalmıştı. Yine gülümsedi. Siyah kadifeyi seçti. Hava nasıldır acaba? Aman riske atmamak lazım tam hastalık mevsimi, bir ceket almalı. 


Giyindikten sonra kendine bir kahve yaptı. Aylin'den huy olmuş, kahve içmeden ayılamıyormuş. Bir de sigara yaktı, buluşmaya daha vakit vardı. Rahat rahat içebilirdi. Zaten her zaman gevşek olmuştu. Aylin de onun aksine dakik, pimpirikli ve tezcanlı. Öylesine zıtlardı ve öylesine aşıklardı ki! Bir şarkı dinlemek istedi. Telefonunu açtı, bir süre durdu. Evet, Begonvil. Aylin'le birlikte ilk söyledikleri şarkı ve annesinin en sevdiği şarkı. Çok da severdi Sezen'den dinlemeyi. Ayaklarını uzattı, sigarasından bir duman çekti ve kendini şarkıya bıraktı. "Acaba kimin yerine bekletmemeli hayatı?" dedi ve güldü. Kahvesini bitirdi. Saat üç buçuğa beş dakika kalmıştı. Balkona çıktı. Balkon kapısı yine gıcırdamaya başlamış, yağlamak gerek. Sardunyaları suladıktan sonra belki. Kırmızı sardunyaya bir öpücük kondurdu. Aylin'e almıştı kırmızı sardunyayı. Öyle güzel açardı ki, bir görseniz! Aylin her sabah konuşurdu sardunyalarıyla. Ama kırmızıyla bir başka. Bunu bildiği için bir kez daha öptü kırmızı sardunyayı. 


Saat üç buçuk. 


Derin bir nefes aldı. Buluşma saati gelmişti. Öyle heyecanlıydı ki! Tam bir sene sonra, kavuşmaların en güzeli! Sonsuzluğa koşar gibi bıraktı kendini balkonundan aşağı. 


Aylin öleli tam bir yıl olmuştu. Cemil öleliyse yaklaşık beş dakika olacak. Ben bu satırları yazarken kırmızı sardunyayı kurutup kurutmadığını soruyor Cemil'e. Dudaklarından öpüyor. Sonra dudağındaki küçük kesiği fark ediyor. 

"Sevgilim nasıl kanamış bu, hiç mi fark etmedin? Ne yapmalı şimdi, bant da tutmaz ki."