Bir sarmaşığın kucağında kaldı kalbim,

Dikenli bir sarmaşığın.


Nefes aldıkça batıyordu bu oksijen zehri, duvarlarına ciğerlerimin.

Gözlerimi açtıkça ''Kapat.'' diyordu Tanrı fısıldayarak.

Tanrının gözlerinin içine baktım.

Soğuktu, sessizdi, yalnızdı.

Issız bir adanın sahiline vurmuş cesedim gibiydi.

Ruhu yoktu, olsaydı da yaşamazdı bu inançsız üç duvarın arasında.


Senin ve benim aramdaki duvar ilkiydi.

Kuzeye bakıyordu, soğuk çöllere.

Gitgide büyüyordu buzdan kaleler aramızda, bunca güneşin altında.

Hayattaki tüm beraberlikler soluyordu susuzluktan.

Kavruluyordu ciğerlerimiz, kimsesizliğimizde.

Bir olamıyorduk, iki oluşumuzdan.


Bir diğeri, benim kendimle arama koyduğum duvardı.

Doğuya bakıyordu, sıcacık kalplere.

Yüreğimin dertlerini eritebilecekken o sıcaklık,

Bir duvar koydum kendimle arama.

Çekindiğimden koydum bu duvarı kalbime, korktuğumdan.

Ürküyordum, ürkütüyordu ihaneti o sımsıcak kalplerin.


Son duvar ise dünyaya karşı bendim.

Batının duvarıydı sonuncu. Gidişi umudun.

Güvenmek, bel bağlamak bana göre değil.

Bana göre değil bu yalanlar.

Guruplar değil benim evim, benim evim ıssız bir gece.

Yok oluyorum yavaşça, karanlığın içinde.


Güney arkamda kalmıştı, sırtımdı duvar.

Yitip gidenlerin yok oluşuydu dostların, düşmanların, mazinin yoluydu.

Arkama bakamazdım.

Bundandır bir duvar bile çekemedim geçmişimle arama.

Sorarak yolu bulabileceklerken

Yoktu niyetim hiç, kaybolanlarla kaybolmaya.


Ve Tanrı buldu beni, sordu bana:

''Bıraksın ister misin, geçmişin kolunu, geleceğe yürüyemediğinden.''

Fırtınalar doluştu gözlerime cevaplarken

''Beni tutan o değil, yalnız benim. Ben!


Bir sarmaşığın kucağında kalbim.

Ardım ihanet, önüm sen.

Solum yalnızlık, sağım ben.''