Nice göklerin altında, karardı güneşler.
Bakanı kör eden karanlık,
Duyanı sağır eden bir çığlık,
Nefes aldığında ciğerlerini yakan bir kavruk insan kokusu.
Hele o koku!
Bir kez duydun mu o kokuyu, ağarır yıldızların ışığı.
Göz alabildiğine uzanan çayırlar, başlar yanmaya cayır cayır.
Gökleri delen o betonlar, yerle bir olur ansızın.
O kokuyu aldığında kararır tüm umutların.
Yitip gider tüm varoluşların
Hapsolursun, o kör eden karanlığa
İnsaf etmez, acımaz, basar bağrına.
Ve canlanır tüm korkuların.
O iliklerine işleyen yaz, kışa döner
İlmek ilmek dokur, usul usul yanar,
Yandıkça azalır, dokudukça çoğalır
Ve çayırlara kurban gider akan kanın.
O yangınların hiç sönmediği çayırlara.
Dumanları hiç dağılmayan kırmızı ışıltılara doydukça çiçek açan çayırlara.
Yanarsan iki olduğun, sağ kalırsan hiç var olmadığın çayırlara.
Halbuki biraz anlayış, biraz sevgi...
Biraz da empati kurtarırdı o kara günlerden.
Şimdiyse geriye kalan, kurşuni bir gök.
Yakuttan bir göl, paslı bir çayır.
Paslı çayırda kalan, simsiyah bir göz.
Altından bir gül, dur! Savaşa hayır!