Merhaba, İyi günler. Arthur Schopenhauer'ın " Aşkın metafizigi kitabına gelin bir bakalım. Kitap dört bölümden oluşmaktadır. Romantizm yatkını insanların okuduktan sonra büyük bir hüsrana ugrayacaklarinı düşünüyorum. İnsan içinde bulunduğu çıkılmaz durumu çoğu zaman reddeder. Aşk konusunun her yılın, her günün konusu olduğunu dile getirir. Aşk, insanlığın sürdüğüne dair bir kanıttır. Ozanların, romancilarin, tiyatroda oynayan insanların her daim bir yerde islemese bile bir yerde muhakkak isleyecegi bir konudur. Bu konuyu filozofların es geçmesinden şikayet ediyor kitabın başında. Es gecmeyenlerin de derinlemesine incelemedigini görüyoruz. Birey doğanın içinde kendisine bir amaç aradığı ve bu amacın kendine uygun olduğunu düşünür. Aşkta bireyin ulaşması gereken yaşam görevlerinden biridir. Bireyler bu konuda aşırı titiz davranırlar. Uzun bir yaşam sürmek için seçtiğimiz ve adına aşk dediğimiz diğer bireyler için durum böyledir. Günümüzde bu durum biraz farklıdır. İnsanın ulaşılabilirlik durumu titizlik yerine aşkı bir insanda tüketmek yerine birden fazla insanda tüketmek olduğu kanısına ulaştık. Birey aşk için her şeyi yapabilir. Hayvanların türün devamı için göze aldıkları riskleri hayvanlardan farklı olarak algı kapasitesine sahip insanlarda muhakkak alıyordur. Her zaman aşkı biten insanlardan saçma davranışlarına arkadaşları olarak şahit olmuşuzdur. İnsana bitince saçma gelen bu eylemlerin o an mantıksız gelmediğini biliriz. Schopen kadınların aşka düştükten sonra daha yapıcı bir tavır takılırken erkeklerin sönen aşk duygularını farklı kadınlarda tekrardan küllerinden doğan bir duygu haline getirmek istediğini söyler. Kadınların sadakat ve aşka dair daha tutarlı yaklaşımları gereği ihanetlerinin toplum tarafından hor görüldüğünü söyler. Türün devamı açısından bakalım. Kadın ne kadar ilişkiye girecek olursa olsun ikiz veya diğer çoklu ihtimaller dışında bir yeni birey getirebilir. Erkek rahatlıkla bir yıl içinde el ve ayak parmaklarından daha fazla kadını hamile bırakabilir. Bir anekdot sunayım. Üniversite yıllarında bir kadın arkadaşımın bir erkeğe olan bagliligindan bahsetmek istiyorum. Kadın, erkek tarafından akla yatmayacak temelde aşk duygusunun istismar edildiğini fark ediyor. Sürekli kaosu yaratan bir erkek var kadının karşısında. Küfür kıyamet kadın kendini erkekten çekmeye karar veriyor. Bu geri çekme planını kim mi bozuyor? Bana da o an saçma gelen bir durumdu açıkçası. Kadın tekrardan erkekle konuşuyor, ilişkisini devam ettirmek istediğini söylüyor. Bir insan fiziksel, zihinsel, psikolojik olarak kendini yıpratan birine neden geri dönmek ister? Bu mudur aşk? Bireyin bireysel iradesi, yaşama dair bakış açısı, zevkleri, hazları bireyle özdeşleşen her şey öznel bir alandır. Aşk öyle midir? Bireyin seçici davrandığı ve bir ömür sürmek için bütün fedakarlıkları yaptığı bir olgunun temelinde yaşam içgüdüsü yattığı gerçeği vardır. Bireyin aşk için yapmaya çalıştığı olay bireyselligi reddedip türün devamı için gerekli olan bütün imkanları oluşturmaktır. Cinsel isteğin eksik, hoş görülmeyen, tiksinilen bir durum halinde bireylerin meydana getireceği yeni bireyin yaşama dair inançları, hayatta kalma durtusunun zayıf olduğuna inanılır diğer aşıklar tarafından. İnsana kendine hizmet eden yargılarından türün devamı için yaptığı fedakarlığı göremez. İnsan kendinin bilincidedir. İnsan türünün bilincine ulaştığı vakit hayat daha anlamsız olacaktır. Ne anlamı var ki hayatın? Hayatın amacı birini bulup adına aşk dediğimiz duyguyla -kısmen yanılsama- üremek midir? Birey bu durumun bilincine varmak istemez. İnsanın kılıf uyduramadigi konu yoktur. Aşk dediğimiz cinsel durtunun İnsan için temelleri nasıl atılır? Birey herhangi birine değil sectigini sandığı birine karşı duygu patlaması yaşar. Bu duygunun peşinden koşar. Hatta sanat konusunda yetenekli biriyse saatlerce düşünür şiirler yazar. Romantizmin tavan yaptığı o an bilinmelidir ki yere çakılacaktir romantizm. Bu cinsel durtunun kılıfı da aşktır. Cinsel durtu söndüğü vakit aşkta soner. İnsan aşık olduğu, hayatımın anlamı dediği, yanından eksik etmediği tekine karşı bu kadar yabancılasmasi anormal midir? Artık insan tür olarak ulaşabildiği en yüksek mertebeye ulaşmıştır. Yaşama dair tutkusunu yeni bir birey meydana getirerek tamamlamıştır. Bir sonraki adım getirdiği yeni bireyin seçtiğini sandığı bir başka bireyle ortaya yeni bir birey getirmesi olacaktır. Schopen için aşk insanın fıtratına ait olan cinsel durtuden fazlası değildir. Aşk duygu yoğunluğunun yüksek mertebeye ulaştığı temelinde cinsel durtu yatan bir eylemdir. İnsan sectigini sandığı aşkına dair ipuçları arar. Yaş aralığı bunlardan birisidir. Erkekler için adet döneminin bittiği kadınlarla birliktelik kurmanın hakir olarak görüldüğü yaş olarak 20 ile 30 arasında kadınları daha çok tercih ettiği görülür. Kadınlar yeni yetişkin sınıfına ayak basmış erkekleri tercih edeler. İkisi de temelinde türe hizmet eder. Türün sağlıklı bir şekilde devamı için yaş aralığı önemli bir etkendir. Bir diğer etkenimiz sağlık. Bireyler sağlıklı olmayan insanlardan yeni bir birey meydana getirmez. Kendinden aktaracağı yaşama isteğinin ve yaşamda kalma etkeninin yeni meydana gelecek birey için standartların üstünde olması gerekir. İskelet yapısı ve iskeletin et ile olan uyuma da önemli bir etkendir. Erkeklerin göğüsleri büyük kadınlardan küçük olanlara nazaran daha çok istek uyandırdığı bilinir. Peki neden? Yeni gelecek bireyin sağlıklı olması gibi sağlıklı beslenmesi de önemlidir. Göğüsler erkekler için besin kaynağı olarak görülür. Erkeklerin kadınlara nazaran daha çok dikkat ettiği bir diğer etmen yüz güzelliğidir. Dikkat diye bas bas bağırıyorken dikkatinde bu etmenlerin içinde olmaması tuhaf olurdu. Kadınlar yüz güzelliğine pek fazla önem vermezler. Erkeğin entelektüel yapısı da çoğu kadın için önemsizdir. Kadınlar durtusel olarak bu iki olgunun kendinden çocuğa geçeceğini bilirler. Yeni Dünyaya gelen birey kadından zeka, erkekten karakter özelliklerini alır. Çoğu zaman entelektüel insanların kadınlar tarafından tercih edilmediği hatta bir ortamda yüzlerce entel insanın olduğunu ve içlerine karışmış bir tane kaba, entelektüel kaygilari olmayan bir insan olduğunu düşünelim. Kadın için önemli olan kuvvet ve cesarettir. Entelektüel istedikleri kadar felsefe, psikoloji ya da diğer bilimlerin birikimine sahip olsun kadının seçecek olduğu insan kesinlikle kaba olandır. Kadın yeni oluşacak türün korunmasını, güvende olmasını ister. İnsanlar aşk durumunda fizyolojik olarak kendinde olmayan karşı cinslere daha yatkın olurlar. Bu durum uç örnekler için doğru değildir. Çok zayıf bir erkeğin obeziteye kurban gitmiş bir kadınla birlikte olması bu uç örneklerden biridir. Esmer bireyin beyaz tene yakın bir bireyle birlikteliği örnekler arasındadır. Örnekleri çoğaltmanın laf kalabalığı olduğunu düşünüyorum. Bireyler kendisine yakın cinsel çekimi daha çabuk kabul ederler. Kendisinden düşük ya da kendisinden yüksek cinsel çekimin bireye zarar verdiğini söyler Schopen. Aşk fizyolojik olarak şudur. Bireyin kendinde olan fiziksel bir eksikliğini başka bireyle tamamlama ve bu yeni tamamlanmayı yeni bireye aktarmaktır. Bireyler ne kadar uyumlu bir şekilde birliktelik kurduysa yeni meydana gelecek bireyinde o kadar kusursuz olma ihtimali vardır. Bireye türün sonsuzluğunda son bulma hakkı tanındı. Sonsuz olan tek şey insanlık. Bireyin içinde taşıdığı bu sonlu olma durumunun içinden kurtulmak için aşka düşer. Aşk çoğu zaman türe hizmet eden bir deneyimdir. Bu tutku için insanın birçok şeyden vazgeçme ihtimali oldukça yüksektir. İnsanın farkında olmadan, kendine hizmet ettiği bu yaşamın aslında sonsuz olan insan türüne hizmet ettiği algısını kırması bireyde garip bir hüsran yaratır. Schopen aşkla olan evliliklerin acı ile sonuçlandığına dair bir İspanyol atasözü bırakır kitabının içine. Aşkla evlenen bireyi acı dolu bir yaşam beklemektedir. Burada tabir edilen aşkın kişinin çıkarları doğrultusunda değil türün çıkarları doğrultusunda olduğunu görüyoruz. Birey için iki ihtimal vardır. Schopen bireyin kendi isteklerinin turle özdeşleşmesi durumunda hayatın bir şekilde yaşanılacak olduğunu söyler. Bireyin istekleri ve türün isteklerinin çatışmasında her zaman insan türü galip gelmiştir. Tiyatro oyunlarında bireyin istekleri ele alındığında seyircilerden gelen reaksiyonun talep edilen reaksiyondan az olduğu görülür. Türün amaçları doğrultusunda oynanan ya da kaleme alınan sanat eserlerinin insanlar tarafından her zaman büyük bir zevkle alkislandigini görürüz. İncir reçeli devam filminde metin'in barmen kıza ulaşmadığı bir senaryoyu hangi seyirci beğenir? Sürekli acı çeken, türden uzak -toplumdan uzak- bir senaryoyu hangi yapım şirketi çekebilir? Naked filmindeki adamın sürekli varoluş sancıları çektiğini görürüz. Sürekli sokaklarda gezen, kitap okuyan, yaşamı algilarinin izin verdiği takdirde anlamaya çalışan bir adamdır. Oyuncu başlangıç ve devam sahnelerinde kadınlarla ilişkileri cinsel tatmine dayanır. Önceden bir ilişki yaşadığı kadınla olan ilişkisi dışında. Her yerde doğru veya yanlış aşk duygusunun işlendiğini görürüz. Aşk duygusunun temelinde türe hizmet vardır. Türe hizmet etmeyen aşk duygusunu Zweig ve eşinin " Artık Dünya'da ilgimizi çeken bir şey kalmadı." sözüyle ölümün hakikatine ulaştığını görürüz. Schopen aşka anlattığım şekilde bakmakla beraber istisna durumların varlığından bahseder. Genel bir olgunun herhangi bir bireyde farklı bir fenomen yarattığını görebiliriz. Geçenlerde belediyenin tuvaletinde biz yazı okudum. Nasıl görmek istiyorsan öyle bırak. Dünya'da benzer yaşamlar süreceğiz. Yaşadıklarımız yaşama dair bakış açısı oluşturmamızı sağlayacak. Bende tuvaletteki yazıyı çeviriyorum. Nasıl görmek istiyorsan öyle bak. Schopen'e göre aşk sonsuz olan türün devamı için insanlar tarafından bir kılıf bulma durumudur. Bir başkasına göre daha romantizm temelli bir tanım yapılabilir. Schopen bireyin kendisini önemli hissetmek için aşka dair inanışlar, düşünceler, duygular meydana getirdiğini söyler. Görmeden aşık olma bir yanilsamadir. Schopen sadece tanrının bu şekilde sevilebilir olduğunu yazıya döker. Shakespeare'in bir yazısıyla bu durumu pekiştirir. İlk bakışta sevmeden kim aşık olmuştur ki? Sevme eylemini cümlenin içerisinden çıkarırsak insanın aşka dusecegi kişiyi görmesi gerekir. Platonicon diye bir kitap kaleme alıyorum. Kitabın içerisinde çulsuz bir adamın bir kadına olan aşkı var. Adam beş parasız, girdiği işten çıkan, öz bakım becerileri pek yerinde olmayan bir adam. Kadını bir yerde çalışırken görüyor ve kadını görmek için arada sırada cüretkar davranıyor. Kadına şiirler yazıyor. Şiirini kadına vermeye çalışıyor. Bir türlü kadınla bir olmak için harekete geçemiyor. Peki, ben bu kitabı hangi duygumu ele alarak oluşturdum. Üniversitede tam bu şekilde bir kadına dair duygu kabarması yaşadım. Kadınla bir türlü konuşamadım. Bir gün konuşmaya karar verdim. O benle konuşmak istedi. Ben onla konuşmak istemedim. Kadını bir şekilde kendimden uzaklaştırmayı başardım. Kadınlar bir süre sonra erkeğin dikkatini cekmedigini anlıyor. Erkeğin cesaret taraftarı olmasını istiyor. Birçok kadın korkak bir erkekle birlikte olmaz. Kadın erkekten erkeğin kendi cesaretine kefil olmasını ister. Kitabın içeriğini oluştururken bir çay evinin yanında olan tuhafiyeci bir kadınla birkaç saniye göz göze geldik. Masum bir yüzü vardı. Bu yüzü de kitabın içerisine işledim. Anlatmak istediğim şu. Gözün görmediği birini gönül dediğimiz o soyut alanın görmesi imkansızdır. Schopen için aşk çoğu zaman cinsel durtuden ve sonlu olan insanın sonsuz olan insan türüne dair fedakarlıklar yapmasıdır. Saygılarımla, esen kalın.