İnsan insanın mevsimidir demişti gözleriyle. Kendisinden önceki kavurucu yaz sıcağı tatsızlığındaki ömrü savururken dallarımdaki kuru yapraklardan da arındırmıştı beni kahverengi sesiyle. Durgun bir su kenarındaki kasım bahçesi gibi beni kendine manzara banka oturtmuşken ben ise içimi döküp her damlama onu doldurmakla meşguldüm. Elinin değdiği her şeyi kendi gibi kutsallaştırıyor ve adımını attığı her yol gidersem cennet, gidemezsem sırat oluyordu bir anda. Gölgesinin değdiği her yerde güller bitiren böylesi bir baharı hak edecek bir coğrafya olabilmek için daha kaç deprem yaşamalı, kaç patlama atlatmalıydım bilmiyorum. Ama olsundu. Madem sonunda son baharla yaşamak var, tüm kumsallar serin bir kasım balkonuna kurban edilebilir…