Bakınız bu uzamayan tırnaklar benim

İçleri mevsim geçişlerine göre bir tuval gibi renk değiştirir

Güneş ne kadar çok doğarsa o kadar fazla kararır

Bazen ceviz lekeleriyle yeşerir, bazense içsel ve dışsal fırtınalar nedeniyle kurur

Bakınız üzerinde saç kalmayan bu kafa benim

İçerisi acı ve şarapnel dolu

Hiçbir zaman cesaret edilememiş bi’ intiharın delillerini orada saklıyorum

Gönderdiğiniz delegelerin ulaşamadığı tek yer burası dolayısıyla içerisi hayli karışık

Gece 1 sularında başlayıp günde 49 kez meydana gelen ve ardında ağır zayiatlar bırakan bir muharebe meydanıdır ayrıca

İçeride kullanılan ağır silahların sebep olduğu çatışma ortamı sayrı şahsın gündelik yaşantısına devam edememesiyle sonuçlanmaktadır

Israrla bir taraf tutmadığını belirten bu zanlı, beynini kemiren kimliği belirsiz terör örgütleri tarafından sayısız kez dost ateşine tutulmuş, muharebe meydanın tam orta yerinde 49 yerinden kurşunlanmasına rağmen yaşamakla cezalandırılmıştır

Deklanşörlerden uzak hür bir yaşam isteyen bu karakter, haftanın 5 günü aynı olduğu sandığı farklı kabuslarla uyanır.

Rüyalarda değişmeyen tek şey, urganın intizamlı bir şekilde bağlanmış olduğu o kiraz ağacıdır.

Değişen şey ise ağacın şefkatli dallarının altında mevsim dönüşleri yatan cenazeler.

Yıpranmış hatta çamura bulanmış bu urganın boynumu kesmesine izin vermeyeceğim, boynuma taze bilenmiş işlemeli bir pala yakışır.

Cenazemde ruhban sınıfına mensup kimseyi istemiyorum çünkü yaşarken edilebilecek ne kadar dua varsa etmiştim.

Beni bekleyen kadim dünya mı yoksa bir tanrıya inanmama rağmen içten içe arzuladığım sonu olmayan hiçlik mi?

Ne zaman doğduğum yahut ne zaman öleceğimle ilgilenmiyorum çünkü her ne olursa olsun kabir taşımda 2010’da öldü yazacak. Ya da 7 yaşında öldü desinler umrumda değil. Tek isteğim bir zaman makinesi icat edilsin ve beni iki bin onun kışında gömün.

Sulh için ölüyorum, öldüğümde 3 odalı tımarhanemdeki savaş bitecek, sonunda ise ne bir galip ne de bir mağlup olacak.

Artık sanrıları gerçek sanmak yok, olur olmadık yerde kafa sallayan baykuşlar, gerçekleşmeyi bekleyen felaketler ve en fenası kafayı yedirten gün boyu anlamını düşündüğün rüyalar yok çünkü sen yoksun zihninde hukuksuzca yaşayan o eşkıyalar yok çünkü biz yokuz ve kaos yok.

Evet şimdi dünya artık huzurlu bir yer!

Çünkü sana tasallut olmuş bu zincileri kırdın

Çünkü yaşıyorum diye ne varsa yakıp yıktın.

Çünkü ne zaman öleceğim korkusuyla hiç yaşamadın

Sana cehennem olan taşranın enkazında nefessiz kalarak öldün

Yaşamak için soluduğun bu havanın yüzde 60’ını “anlamsızlık” geri kalanınıysa “aitsizlik” oluşturuyordu.

Yaşamaya çalıştıkça zehirlendin, yaşamak senin için ruhsal cüzzam gibi bi şeydi

Bu hastalık sol yanağından başlayıp sana ait olan her yeri sararak ruhsal felce sebep oldu.

Evet bu yüzden ellerin sana yabancıydı,

aynaya baktığında hissettiğin hayal kırıklığı bu yüzden

Canın yandığında cenin şeklini alman,

rahme dönme isteğin bu yüzden

Sen yok olmak istiyordun bende seni yok etmek için elimden ne geliyorsa yapıyordum.

Şimdi vur bana kanat burnumu, kır dişlerimi çıkar tüm hıncını

Sonrasında dişlerini ve burnunu kontrol et çünkü darbe alan benimki değil, seninki olacak

Evet celladın sensin!

çünkü kavga ettiğin, küfürler savurduğun, acımasızca kazıklara oturttuğun başkaları değil.

Yok oluşun zaferi kabulleniştir

Omuz kavşaklarında hissettiğin sızı zaferinin simgesi

Kabullendin yani kaybettin



Şimdi ortalık biraz dağınık

Havada uçuşup duran kuşların tek derdi cesetler

Şehrin 10 km ilerisinde ölmeden önce edilen haykırışlar duyuluyor

Bu ses dalgalarının bir sonraki istikameti uzayın derinlikleri, orada sayısız kez yankılanacakar

Bu ölümler ve ardı kesilmeyen felaketler elbette havanın yüzdeliklerini de değiştirdi

Artık bu kasabada havanın tamamını aitsizlik oluşturuyor.

Artık bu kasabada canlılık belirtisi gösteren bir şey yok

Dünyanın dönüş hızını arttırmasından mıdır bilinmez ama bu kasaba rahminde ne varsa kusmaya devam ediyor

Ve onu daha çok kusturacak yıldız tozlarını bekliyor

Ve bu bekleyiş burada son buluyor

Artık öyle bi’ kasaba yok

Hiçbir zaman da olmadı.