Dünya sekiz günde yaratılmadı. Ama sen 8'ine yaslandın bu dünyanın. Sayı devrildi, sana benzedi. Ve sonsuzluğu doğurdun parmak uçlarınla...

Parmaklarınla önce sekize kadar saymayı öğrenmiştin sen. Bildiğin en büyük rakam sekizdi, en sevdiğin renk sekize çalardı. Ve büyükler sana saati sorduğunda saat muhtemelen ya sekize geliyordu ya sekizi epey geçiyordu. Öyle bir çocuktun sen. Gökyüzüyle ve sekizle demlenmiş gibiydi senin yüreğin.. Artıklarından taç yapardı kırda koşmayı unutmuş çocuklar. Keşkelerinden uçurtma.. Hiç diline sürülmezdi kasıtlıca bir keşke kelimesi.. Sanki değse, tüm pişmanlıkların bir yığın olup ezecekti seni öylece. Ondandır duraksaman, noktalardan önce. Taşıyamayacağın yükü sırtlanmazsın üzerine devrilmedikçe...

Ve şimdi ben de kuşku duyduğum her denkleme sekiz ekliyorum. Kiraz ağacı da sen oluyorsun, o ağacın altındaki çukur da.. Adına sekiz ekliyorum. Elde var sen; çoğaltıyorsun ve ben, artakalıyorum.