Günün herhangi bir saatindeyim. Elimde annemin çeyizinden kalma fincanı, altın kaplamalı; çörek otu kahvemi yudumluyorum. Kokusu burnumun direğini sızlatıyor. Dalıyorum...


Vakit hayli ilerledi. Aynı akşam düşlediğim çocukluğumdaki sesleri canlandırıyor zihnim. Saat sekize yirmi var ve tüm aile fertleri radyo başında; annem, babam, kardeşlerim. O sevdiğim melodiyi mırıldanarak tebessüm ediyorum. “Burası West Deutscher Rundfunk Köln radyosu, Almanya radyolarının günlük Türkçe yayınına başlıyoruz!”


Babamın memleket haberleri için bizi susturması, anamın çerezler arasındaki çekirdeğini çıtlatması, benim müzik kısmını beklemem, kardeşlerimin de o yirmi dakika içinde itişip kakışmaları. Ne kadar heyecan verici olduğunu anlatmak mümkün olsaydı keşke şimdi.


“Hey gidi günler, hey!” Zaman ne çabuk geçti, nereye gitti daha anlamış değilim. Sanki daha dün gibi gözümde canlandırıyorum ve son şarkım geliyor aklıma: “Almanya Acı Vatan”. Acısı ile giden gitti ama geriye kalanlar kim bilir ne umutlarla uğurlandılar, yoksa dönmezler miydi memleketine insanlar?