Hani o pencereden aşağıyı süzüyordun ne kadar yüksek ve korkuyor muyum diye. Hani telaşla boğazını tutuyordun nefes alırken boğulmamak için. Düşlerini bir kenara atan tanrının yitik kuluydun hani. Sonra uyandın ve hepsi boşuna dedin. Yürürken üzerine bastığın ince buzların çıkardığı sesler gibi sesler çıkardı bir bir parçalandığında düşlerin, ama bu kez bu sesler hoşuna gitmedi. Hani defalarca balkon demirlerine yaslayıp kolunu hangi gökyüzü ferah tutar çatımı dediğinde boğazına düğümlenmiş acıyı çözemeyişine sarıldığın gecelerin gökyüzü vardı. Sen de onların kaybolduğu akıllılar kervanına katıldın. Artık pek bir düşün yok. Sağlamalar yaptın kemiklerinin seni ayakta tutuşuna. Yol kenarlarında biten çiçekleri ezdin. Hayallerini kıyılmış hale getirdin ince ince. Ve hiçbirinin acısını duymuyorsun. Sen de akıllılar kervanına katıldın. Artık biçimin bir önem arz etmiyor şaklabanlıklar için. Yüzündeki ifade ne sevinç ne hüzün, sadece duruyorsun. Öylecelerden olmuş günlerine her gün bir yenisini daha ekliyorsun. Öylece de gelecek ölüm değil mi? Hayatının öylece oluşu gibi. Hani öylesineler yüktü de akıllı insanların sırtına, sen de onlardandın. Şimdi hem öylesinelerdensin hem aklın oldukça başında. Artık ne yüksün ne de yüklenen. Sen sadece akıllılar kervanında adsız bir yolcusun. Ya bunlar şimdilik değil de ömür boyunca ise?