ben göğümde sana kuşlar biriktirirken

sen göğüs kafesimdeki serçeyi öldürdün, neden?


sessizliğin gölgesinde puslu bir hava

ne zaman bir kuş vursan

alnımın tam ortasını karışlıyor

kanatsız çaresizliğim

küçük yangınlar çıkartıp

evlerine gönderdiğim meleklerin

oda boşluklarına sızan dualar duyuyorum.


ne zaman bir söz versem

ilmeği kaçıyor hayatımın

ayağımın altında bir darağacı

yüreğimin ortasına bir leke

biliyorum rengi senden gelen

gömleğime bulaşan teninden

eşiği farklı bir acıya misafirim.


hayat ne zaman başladı

ne zaman bitecek?

sık sık düşünüyorum bunu

kekre bir tat bırakıyor ağzımda bu düşünce

seçilmiş sözler biriktiren ağaçların dallarından

sararıp solmuş bir söz düşüyor önüme:


''kırk yaşımızda,

yüreğimize yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz.''


ben o kurşunu hangi yaşta sıkmıştım yüreğime

hatırlamıyorum,

belki de sıkmamıştım

belki de mermisiz bir tabancaydı o

bundandır otuz yaşından sonra

o morg senin

bu morg benim dolaşıp durmam.


benim çocuk yanım

senin çocukluğuna seslenir mustafa.

beni hiç duymadın, neden?