Ben sisteydim, sis de bende.

Omzuma basan hoyrat takvim

İklimine çarpıp durdu o gün,

Durdu ısıtan serininde...

Meraklandı içimdeki öteki:

"Hüznü böyle hoş mu hep?"

Yoksa O mu güzel taşıyor?

İçimde güleç nahif söğütler

Eğilip gölgelerini öptüler,

Kalktılar, eğildiler, öptüler...

Bir yerde bir göç durdu,

Bir dereyi kucakladı yatağı,

Bir cömert sofra kuruldu.

Bir çocuğun hırpani saçını

Sevip tımarlayıp ördü anası.

Gecenin incittiği biri canhıraş sabaha erdi.

Bir tarlanın göğe açilmıştı elleri,

Lütuflu gökten lahzada yağdı.


Hüznün neden tanıdık?

O da tanır mı beni?

Tam da şurada, göğsümün altında bi fetih,

Iyi de ya bu mahçubiyet?

Fethin seslerini duyduğuna dair

Utanmaya teslimiyet...


Boğazım sözler köşkü,

Ayaklarımda haksız dikenler,

Arsızlar bir de, yüzsüzler.

Haydut bir yorgunluk var ya,

Dünyadan düşecek gibi tutunmam ondan.

Korunaklı tenhalığıma...


O'nun sendeki sureti ne hoş,

Ne Latif, ne kadar Kerim.

Ne kadar güçlü, ayan ve Selim.

Bir şeyler var kalbe yakın,

Akla uzak, akla Fizan.

An rast gelip rast giderken,

Şu alem, gafil faninin evi,

Parlak harami ganimeti.

Yoz derslerimizin en hırçın

En eliağır mektebi...

Ve sen, bu kıyamette dingin,

Ongun, duru, öyle sevilesi.

Gözlerinin ardında ayan beyan O'nun külli iradesi.

Sözlerimi dişlerimle ısırdım

Gözlerim yerküreye devrik,

Fikrime sinerken bu sen hadisesi.

Kendimi sana yordum;

Seni hayra vesselam...