Yıkıldığım yerden tutardın ya hep,

Yıktığın duvarlarımdan güç alarak…

Ne bileyim birdenbire aklıma geldi şiirliğin.

Gözlerime baktığında sanki yemyeşil bir ormanda yürürdüm.

Ve güldüğünde tomurcuklanırdı meyveler.

-

Ayaklarım kök salmış gibi basarken yeryüzüne,

Dimdik ve eğilmeden,

Sanki hiçbir şey beni deviremezmiş gibi rüzgarla dans ederken...

Oysa birdenbire yıkılırdım ben.

-

Ne bileyim öyle süslü cümlelerin yoktu senin,

Yağmurda yürümek gibi hayallerin...

Dümdüz sendin işte başkası değil.

Uzun uzun bakardın, sanki bu gördüğüm en güzel şiirdi.

Birdenbire gürleyen sevincin vardı bir de.

Hiç utanmadan, saklamadan, ağırlaşmadan çıkan çocuk sevincin.

Sen şiirdin.

-

Gökyüzüne ha değdi ha değecek ördüğüm duvarımın ardında,

Kimse beni göremeyecek diye annemden gizli ağlardım.

Hatta annem bile göremeyecek diye.

Burası komik.

Acım hep çocukçaydı…

Acım bile komikti benim.

Abim ağladığımda hep gülerdi.

Çok sonraları fark ettim erkekliğe bok sürdürmeden

gece yarıları benim için ağladığını.

Ama sen,

Tıpkı sevincin gibi ulu orta ağlardın.

İnsanların içinde, benim ağırlaşmış omzumda.

Ben ağladım diye hıçkırarak ağlardın.

Birlikte suladık gözlerindeki yemyeşil ormanları.

Sen bu yüzden biraz da benim abimsin.

-

O kadar küçüktüm ki bu dünyada,

O kadar az ve görünmez...

Ulan derdim ulan bi' büyüsem!


Büyüdüm...

Küçükken anneme vadettiğim saraylar başıma yıkılıyor bir bir.

Babamla hayalini kurduğumuz geziler...

Yollar önümde dağ şimdi.

Ben kendi ördüğüm duvarlarımın altında kaldım.

Ben kendi ellerimle toprağı tırnaklayarak

Gece yarısı, uyku arası dualarımla kendi mezarımı kazdım.

-

Sen hiç böyle büyük konuşmadın.

Boyundan büyük hayallerin yoktu.

Tutulmamış sözlerin.

Ne bileyim insanların diğer insanlara söylediği “senin için dünyayı yakarım”ların da yoktu.


Ben dedin,

Ben seni severim.

İstersen beraber duvar öreriz,

İstersen duvarları yıkıp bir fidan dikeriz.

Bu sendin başkası değil.

Sen şiirdin.