senden sonra ben, seni göremeyene kadar arkandan biraz daha el sallayacağım. utanmasam, kalbimin yollarını tozutarak kalkacak o eski otobüsün arkasından bile koşacağım. yok merak etme; senden sonra ben (de) kalmayacağım. şöyle biraz aylak aylak gezip meyhaneye yollanacağım...


senden sonra ben, gene, gitmekle kalmak arasındaki o amansız çelişkinin içine düşeceğim. meyhane köşelerinde; "giden kimdi - kalan hangimizdi?" birbirine karıştırarak içip içip düşüneceğim. her şey geçecek. yalnızlık gittiğin yoldan gelecek. başkaları gitmiş olacak, gidince; bir sen `yakın`sın, `uzakta kal`ınca...


senden sonra ben o eski yollardan, gençlik aşklarından, tanışılmamış yüzlerdeki eskici görünümlerden, yersiz duygulanımlardan, sanki her şey çok güzelmişlerden, "hal canın yongasıdır" diyerek, can kırılganlıklardan ve terkedilmiş pasaj yalnızlıklarından yeniymiş gibi geçip, eninde boyunda, nihavent endamında yine -bir başka- ben olacağım. kendimin tadını tanı(ma)yacağım, adını anlarla yıllanınca anlayarak değişeceğim ve eskiden üzülmüşlüklerime; "bunlara da üzülünülür mü?" diye üzüleceğim. hayatın tüm kapılarını çalıp çalıp kaçacağım ve sonunda akşam olduğunda, yeniden kendime döneceğim ve yılan gibi; öznelliklerimle nesnelliklerimi soyarak yani hep aynı kalarak dönüşeceğim...

 

senden sonra ben hayatımızın geçtiği o yerleri, senin yırtıldığın bir fotograf(d)a tek kalmış gibi çiz(il)eceğim. bazen sen gideceksin. ve bazen biz kal(a)mayacağız. hissedeceğim. kötücül düşünmemek için kalabalıklara gireceğim. çok insan azalan avuntudan daha iyiyse onu yeğleyeceğim...


senden sonra ben "geri dönecek (mi)sin(?)" ümidini dört elle sarılarak sahipleneceğim. sensiz de yaşanıyor(muş) ama hayat, tamamlanmayanlarımız gibi eksik kalıyormuş, aslında; bu seninle aramızdaki bir tür beraberliğin ayrılıkla ekinoksuymuş öğreneceğim...