Bunu hep söylüyorum ama hayat ne kadar garip. Her şeye rağmen iyi, mutlu veya güçlü kalmaya çalışırken başına gelenler umudunu içinden öyle bir söküp atmayı başarıyor ki. Şaşıp kalıyorsun. Yorgun insanların daha da yorulmasına, kırgın insanların tekrar tekrar incinmesine şahit oluyorsun. Ve yemin ederim ki bu kendi acılarından daha yakıcı oluyor. Çözümü için elimden hiçbir şey gelmeyen bunca yarayı yok edemediğim için, en hassas hafızalardan en korkunç acıları silemediğim için, zamanı geriye alıp dünyada mutluluğu en çok hak eden kişiler olan sevdiğim insanların üzülmesine engel olamadığım için yaşamaktan nefret ediyorum.


Bir daha unutmayacağım. Kendim seçmeyerek de olsa doğup geldiğim şu dünyanın bana gülmeyeceğini, yaşadığım hayatın ne yaparsam yapayım güzelleşmediğini, diğer insanlar gibi günlük dertlerim olmadığını hep hatırlatacağım kendime. Biraz olsun rahatlamaya, diken üstünde olmadan nefes almaya, en basit, en sıradan şeyleri bile yapmaya hakkım olmadığını hatırlatacağım. Çekmek zorunda olduğum çileler varmış, deyip kabulleneceğim.


O kadar yoruldum ki hep baştan başlamaktan, ufacık şeylere, bulutlara, gökyüzüne, şarkılara sığınmaktan. Gözlerimi kapattığımda hâlâ kurabildiğime şaştığım hayallerin asla gerçek olmayacağını bilmekten çok yoruldum. Artık bırakıyorum. Soluk alıp vermek dışında, yaşamak için asgari oranda ne gerekiyorsa onları yapacağım sadece. Sevdiğim yemeklerin pişmesini istemeyeceğim mesela, kalkıp kendime bir çay kahve koymayacağım. Mümkün olduğunca çok uyuyacağım ya da. Yeni doğan güne heyecan duyacağım hiçbir şey kalmadı nasıl olsa. Ne kadar çırpınsam da, her düştüğümde büyük bir inatla kalksam da artık bitti. Belki yüz, belki bin. Ama bu son. Bu sefer son.


Ben bile bunu yapamam ya. Benim bile bu kadarını aşmam mümkün değil. Bu kadar acının, pişmanlığın, yara berenin içinde pencereden kuşlara bakmak hiç mantıklı gelmiyor artık. Her şey boşaymış anladım, kabul ettim. Tamam karşı çıkmıyorum artık. N'olur kurtulayım. Bundan başka bir şey istemiyorum. Bütün bunlardan kurtulamıyorum, canıma kıyamıyorum ama yaşamak istemiyorum. Bitti işte. Ben bittim. Ağlamamak için sürekli sıktığım dişlerimin ağrısıyla baş başayım. Bunun bile hesabı soruluyor inanır mısınız...


Kimse benden hiçbir şey beklemesin artık. Mezar taşımda yazmayacak ama bugün benim ölüm tarihim. Eksile eksile yok oldum sonunda, inanan tek bir hücrem bile kalmadı. Yalan söylemeyi bırakıyorum. Kendime verdiğim sözleri de tutacağım bu sefer. Umudun kapıma yanaşmasına asla izin vermeyeceğim. Hiçbir şey başaramadım, bir tek bunu başaracağım. Sürekli söyleyeceğim. Yaşamıyorsun sen, ölmeyi bekliyorsun diyeceğim. Akılsızın tekisin aynı zamanda. Bir şeylerin geçeceğine, düzeleceğine, güzel günlerin geleceğine bile inandın, gördüğüm en büyük salaksın sen. Bırak mutluluğu güzelliği, normal bir ömür yaşamayı bile hak etmiyorsun belli ki. Bir şekilde bir sebeple buna layıkmışsın. Belki de çok kötü bir insansın be, bilmiyorum.


Bak yirmi yaşındasın, sözde gençliğinin baharında. Ne bahar ama, en kara kıştan daha sert. Darbe üstüne darbe, içindeki kan bir saniye bile kurumuyor. Yardım istiyorsun sık sık, ama değişen bir şey yok. Korkuyorsun çok, pişman olacağını da biliyorsun ama Allah'a küsmüşsün. Ne tuhaf değil mi? Çocuk gibi Allah'a küsmek. Çocuğum belki ama ya. Gözündeki yaşları tükenmemiş, cehennem ateşinin dünyada yaşadıklarına denk olamayacağını düşünen bir çocuk. Hiçbir gece huzurla yatıp uyuyamayan, sadece yatağının altında değil her an her yerde canavarlar olduğuna inanan bir çocuk. O canavarlara güç yetirmeyen, zihninden atamayan küçük bir kız çocuğu.


Dayanamıyorum. Bir süre sonra yazmayı da bırakacağım. Hiçbir şey düzelmiyor ve ben böyle yaşayamıyorum. Artık söylemekten de korkmuyorum, ölmek istiyorum. Evet ben ölmek istiyorum. Şu zavallı haldeyken bile başkalarını düşünmemek isterdim. Yüzümü en ufak gülümseten her şey için kendime kızıyorum şimdi. Yarattığım o sahte dünyanın er geç bir gün başıma yıkılacağını bilmem gerekirdi. Şimdi enkaz altında bekliyorum. Ne bir ses, ne bir ışık.