Seni beklerken

yaşlı bir tren ayrılıyor istasyondan

olabildiğine yorgun, salına salına

ilerliyor rayları ezerek.


Kiraz yaprakları altında öpüşüyor insanlar

ve sarmaş dolaş hepsi.

Yalnız kendilerinin hissedebileceği bir dilde

anlamsız gülücükler saçıyorlar

ve aşık gibi duruyorlar birbirlerinin saçlarıyla

oynarken.


Yağmuru yemiş buğday yaprakları

boyunlarını eğiyor şimdi birer ikişer,

hüzünlü bir görüntü kazanıyorlar

uzaktan seyrederken ama yine de

mağrur duruyorlar.


Denizde bir balık, gökyüzünde bir kuş

toprakta filizlenen son kardelen...

Sabaha uzanan bir gecenin önlenemez vedasında

çiğ yemiş kim bilir ne zaman

sohbetler ettiğimiz o bank.


Kollarımızı açarak bir ileri iki geri

sallandığımız o salıncak

ya da koşturduğumuz o yollar

şimdi yapayalnızlar...


Bir yıldız kayıyor ve insanoğlu yine kendisini kandırıyor!


Haliçte balıkçıları birer ikişer geçiyorum

tepemde insancıklar ağlarını sallıyorlar

ve birbirlerine rasgele diyorlar

artık hiçbir seste bana net değil

o yüzden kestiremiyorum.


Her nefesimde belli belirsiz dumanlar

hangi mevsimdeyim?

Ondan da emin değilim.

Kış veya sonbahar olmalı diyorum.


Yolda mı yürüyorum? Yoksa yolumda mıyım?

ya da her şey yolunda mı? Bilemiyorum.

sokakta es kaza istemeden karşılaştığım birisinin

Nasılsın sorusuna cevaben verdiğim

iyiyim samimiyetsizliğinde ilerliyorum işte.


İlerlemek diyorum ama ben bu seyrin neresindeyim? Bilemiyorum...


Alacalı bulacalıyım anlayacağın

ve seni beklerken her günüm pazartesi.


Bu şiir gibiyim işte,

Karışık, hayatın içinde ve yarım....