Şimdi size küçük insanların büyük hikayesini anlatmayacağım. Hiç öyle şeyler beklemeyin. Ben orta kafa gol Nuri. Bazen okeye dördüncü, bazen halı sahaya kaleci, bazen rakı masasına havadan düşen o adam var ya, benim işte. Ortayı kendim açıp, kafayı vurup golü atıyorum, sonrasında ise kaleden topu alıp orta sahaya koşan adam. Benim hikayem annemin ölümüyle başladı. Annemin cenazesinde aşık oldum. Bazen olur öyle şeyler, her şey üst üste gelir, akşamı halı sahaya aradılar mesela. İnsanlar kendilerini kocaman zannedip karıncaları ezmeye başlayınca onlara birilerinin günah olduğunu söylemesi gerekiyordu, o kişi Hülya’ydı benim için.

Mahallenin en güzel, en havalı kızı Hülya’ya aşık oldum, o ise torbacı Mahmut'a. Kadınlar kendilerini güldüren erkekle evlenir derler ya hani, dünyanın en büyük yalanıdır. Benim kaderim ise Hülya’nın hayatında Cem Yılmaz olmamdı. Aşk’ta da devrim yapmak gerekir bazen. Çocuklukta birazcık sosyalizme ilgi duyan bir insandım. Babam 80 darbesinde tutuklanmış ve bir daha haber alamadığımız için onun düşüncelerini merak ediyordum. Bunları düşünürken 7 yaşında olmam insanlara garip gelebilir. İnsanlara göre nefes almam da garip çünkü bu kadar olaylar yaşadıktan sonra intihar etmemem ya da delirmemiş olmam garip geliyor.

İnsanların ağzı torba değil, bunu anlamanız gerekiyor.

Hülya simsiyah gözleriyle, beline kadar uzanan saçlarıyla sanki cennetten düşmüş bir melek. “Talihin kırk yılda bir karşıma çıkardığı saadet hülyasını tehlikede buldum.” demiş Halide Edip Adıvar. Belki ben gelmişimdir aklına, ondan demiştir. İnsan annesinin cenazesinde aşık olduğunda, insanlara bunu asla söyleyemez. Çünkü kaybettiğin gün kazanmış olamazsın. Ben kaybettiğim gün kazandım. Belki asla beraber olmayacaktık ama onu sevmek insanların kendilerine hediye alması gibi garip ama haz veren bir olay. İlk önce numarasını bulup geceleri saat ikide arayıp nefesini bile duysam yeter durumundaydım. Sonra 'görmesem dayanamıyorum' kıvamına geçince kendimi rakı masasında buldum, arkada Neşet Ertaş çaldığını fark edince Kaybedenler Kulübü'ne geldiğimi anladım.

Torbacı Mahmut ise karşı masada müptezellerle beraber geçen gittiği kerhanedeki kadını anlatıyordu. Hülya’yı bilmiyordu, Hülya öyle bir kızdı ki belki torbacıyı bile düzeltebilecek kadar masumluk var suratında, belki içinde şeytan vardı kim bilir. Ben onu düşünüyorum, o ise torbacıyı. Benim içimdeki Pollyanna pavyona düştü, ben ise onu dağa kaldırmayı düşünüyordum. Kader demeyeceğim, ben kendim seçtim. ODTÜ'yü kazanıp bırakmayı, kafe açıp batırmayı ben seçtim; onu sevmeyi de ben seçtim. Masadan kalkıp yürürken birden karşıma çıktı, dondum kaldım, gözlerinin içine bakmaktan alamadım kendimi, komutanı görmüş asker gibi hazır ola geçtim.

-Naber Nuri, dedi.

-Hııııı ben iyiiiiiii gibiiiiyim, sen nasılsın Hülya?

-İyiyim ben de Selda’dan geliyorum, biliyorsun ameliyat oldu.

-He duydum geçmiş olsun dileklerimi iletirsin, dedim ve başladım hızlı hızlı yürümeye.

Arkamdan "Nuri nereye?" diye bağırdı ama karşısında kalamazdım öylece.

Sabah kalktığımda sanki içimde Küba devrimi gibi bir karışıklık vardı. Şifonyerde duran sigaraya uzandığımda cüzdanın olmadığını fark ettim, ne kadar sarhoş olursam olayım o cüzdanı oraya koyardım. Tam kalkıp arayacaktım ki kapı çaldı, küfür ede ede kapıya doğru gittim, kapıyı açtığımda Hülya karşımdaydı. Elinde cüzdanım, sormadan içeri girdi. Dondum kaldım, Hülya, 15 yaşından beri aşık olduğum kadın, karşımdaydı. Dümdüz yürüdü ve bir anda dönünce boxerla olduğumu gördü ve gözlerini kapadı, ben bir anda etrafta pantolon aramaya koyuldum, pijama buldum giydim.

-Açabilirsin, dedim

-Bu ne, dedi

-Bir bakayım neymiş, aa benim cüzdanım, sende ne işi var bunun?

-Dün yanımdan kaçtığında düşürdün, bağırdım bakmadın, sonra cüzdanı açtım belki paran vardır da sigara alırım diye, aynaya baktım sanki Nuri. Benim fotoğrafımın ne işi var sende?

Kem küm edince,

-Nuri, düşündüğüm şey mi?

-10 senedir.

-Demek ki saat ikideki...

-Evet bendim, okula giderken yolun üstünde bulduğun çiçekler de bendim, yani ben bırakıyordum.

-Bunca sene niye söylemedin?

-Annemin öldüğü gün aşık oldum ben sana, bunu nasıl söyleyebilirdim? Hem sen itin teki torbacıya aşık iken.

-Bunu nereden biliyorsun, Selda bile bilmiyor.

-Sabah kalktığında ilk olarak günaydın demeni, bu normal bir şey mi? İnsan kendisine günaydın demez. Dış fırçanın rengi pembe mesela, uyurken sol tarafa yatıyorsun, o yüzden sol kulağın çok hafif kepçe gibi, asla saçlarını kulağının arkasına koymuyorsun, bunları biliyorken nasıl da o ite aşık olduğunu bilmiyorum zannediyorsun?

-Ben uyurken eve mi giriyorsun sen nereden biliyorsun bunları?

-Önemli olan benim nasıl bildiğim değil. Bunları bilmem.

-Senin hayatın okeye dördüncü lan ben nasıl seveyim seni Nuri?

-Her yere joker olmam seni sevemem anlamına gelmiyor.

-Fotoğrafımı aldım, cüzdanını al bir daha karşıma çıkma.

Kapıya doğru giderken döndü ve "bir daha asla eve girme polis çağırım" dedi.

Çıktı gitti. Saçlarının dip boyası geldiğini fark etmiştim ama o saçlarının uçlarını sarıya boyatmıştı. Ben bunu nasıl gözden kaçırdım derken o gitmiş kapıyı kapatmış.

Görüşürüz bile demeden on yıldır nasıl söylerim diye kendi kendimi yerken böyle olacağını asla düşünmemiştim. Ve bu hayat bize ne düşünmediysek onu verdi.