Elimden gelenin fazlasını yapamadığımda elimin koptuğunu hissettim. Aslında çok önceden olması gereken şeyi, bugün içimde yoksaymam gereken hislerle göğsümü daraltan telaşlardan kaçmak istediğimde kabullendim. Sana hep yazmak istedim, ruhumun parçalarını birleştirdiğimde eksik parçamın sen olduğunu, seni her gün daha çok benimseyişimi, seni tanımamı geciktiren her günden daha cok nefret edişimi yazamadım. Çok uzağımda olsan da göğsümde her geçen gün daha çok büyüyen izin, içimden sana doğru koşan umutlarım, sesinde bulduğum mutluluk, gözlerinde tanıştığım cesaret sana vurgun bir yüreği doğurdu. Seni çok sevmiştim. Sana dair bilmediğim her şeyde kendimi suçlayacak kadar çok hem de. Üzüntülerine meydan okuyabilecek kadar güçlü, dudaklarındaki naif tebessümü inşa edebilecek kadar cana yakın, eksikliklerini tamamlayabilecek kadar sen olmakistedim çoğu kez. Yağmurdan sonraki gökkuşağı gibiydin; içinde her rengi bulabildiğim bambaşka dünyalara koşarken ardıma bakmadan, adımlarımıdüşünmeden atabileceğim bir yer kadar dinlendirici. Senden kaçarken sana rastladığım kendimde birbirimize bu denli benzeyişimiz, eskiden beni mutlulukların kucağında büyütürken yerini zamanla terk edilmiş bir evin hüznüne bıraktı. Evimi, yanımdan ayırmak istemediğim çerçeveye bakıp içine sıkıştığımız fotoğraf karesinde artık içten bir gülümseme bulamadığımda yerinden bile oynatmadan geride bırakıp gitmiştim. Yanında yuva sıcaklığı bulabildiğim sen şimdi şefkatimle yetinemeyen, yüreğinin tüm güzellikleri görebilecek genişliği beni içine sığdıramayan biri oluverdi. Hayatımın her köşesine özenle ilmek ilmek işlediğim sen, beni hiçbir yere sığdıramamıştın. Seni herkesten sakladığım yerde artık bulamayışım ellerimin uzanamadığı onca emeğime rağmen kafamda hüzünlü hoşçakal şarkılarını mırıldanmaya başlamıştı. Seni her şeye rağmen çok sevmiştim.