"Yaşamak gerek artık geldiysek bir kere
geriye kalan ne varsa hep nafile" diyerek
giyinip kuşandığım o kan ter içindeki elbise
iki üç gömlek büyük geliyor artık günlerime
hayatımızın heyheyleri hep üstünde olan telaşesi
karanlıklarla terletebilir ay ışığındaki geceyi bile
huysuzum şimdi biraz, kıştan yeni çıkmışım
en güzel huylarımı karlı bir gecede bırakmışım
ya kan yalağı ya kurutulmuş bir dere
alışkın değilim ben
uzun uzun bakmaya gözlerimin rengine
gözlerim sığmaz gecenin gözlerindeki yeşile
sığdıramam,
ne gecelere uykumu
ne sabahlara kaygımı...
eyy içimdeki yaşamak istenci bir şey söyle
çünkü yaşamak sana rağmen bana yetmemekte
ben öfkemi alsın isterken, benden nemini
almakla yetindi bulutlar
ömrümün hasadını müjdeleyen sulanmaya hazır arklar var alnımda
belki şimdi dert diye edindiklerim sadece karıncanın belini ağrıtır
güzden beri sakladığım sevinçlerim kaldıysa da yüreğimin çıkınında
ansızın bir bahar vakti gelince
göğsümün tezgahında kalan kokusuz bir karanfili parlatır
Günler gölgeli sahnelerini kazırken hafızamın perdesine
yüreğimden süzülüp
gözlerimin kurnasından sızıyor
en taze anılarım bile.
Neyimi anlatsam da gece yarıları bandrollü şişelere
diriler önünde söylediğimi, söyleyemem ölüler önünde
haddi aşar belki ama dökülür kiri içimin
kağıdın bembeyaz dudaklarında yalnızca
kalır simsiyah bir lekesi geçmişimin
Geçiyor,
bazen geç, bazen erken
kimisi ömrümün kıyılarından kuru dert yüküyle salınarak aheste,
kimisi kafamdaki ekinleri biçerken kosayı vuran emektar ellerin hışmıyle
günler böyle geçti ömrümden
ben bihaber yaşarken hiç geçmeyecek zannıyle
sesimdeki titremeye bakacak olursam eğer
elim daha da çok titreyecek bilirim
ondan bu sefer hiç aldırış etmedim
yüreğimin titremesinden, çatlamasına sesimin
erkek değil ürkek türküleri
dilimle söyledim belki ama yüreğimle tükendim
okurken bile sataştı dişlerime dilim.
ben ilk önce kendi yüzüme vurmayı öğrendim
bileylenmiş çeliğe özenerek sözlerdi benim seçtiğim
meğer yüreğimde şakıyan ne nağmeler saklarmış yüreğim
"yaşamaksa böyle bir yaşamaktır" dediğimiz
gere gere göğsümüzü göğe
göğe karşı yine başımız dik
ne eskimiş bir zamandan kalan antikaya övgüydü
ne bilinmez yarınlara kestiğimiz bir randevu
yaşamı şiirlerle bir tuttuysak da yaşamayı imgeleyemedik
bitmeyeceğini bilerek her gün, bitimsiz kavgalara girdik
ne varsa dostluk yoldaşlık kardeşlik diye
bütün bunlara anlamını biz verdik
en derin hislerimiz uğratılıyorken her gün anlam kaybına
üretim ilişkileri içinde tükene tükene
ya iri ellerle kıstırılan pense ucundaki tel
ya kararmış tırnaklarıyla bir çocuk torna tezhahında
Üretiiim! Üretiiim!
Üretiiin!
diye bağıranlar varken tükenmez bir iştahla
sormazlar mı hiç
üretim dedikleri nesne varsa da kimin yararına?
bitmez mesailerle geçiyor her günümüz
bir sana, bir bana, bir bize çarpa çarpa
müesses, mukaddes deyip durdukları her ne varsa
sayarak kokusunu bilmediğimiz çiçeklerin adlarını
ağır adımlarıyla içimizdeki kente geliyorken bahar
günler artmasa da saatler yetmese de
arttırıp uzaklara özlemi
bir yakına hasreti azaltırken
çektiğimiz perdelerden
göremeden sevgiyle bakılan göğün maviliğini
en güzel duygularımız kalırken çatırdayan çarklar arasında
içimden kalkan dert yüklü vapurlar
yanaşamaz kendi sığlığmın limanlarına
yaşadığımız hayat bugün
makinenin azı dişlileri arasında olsa da
razı değil
böyle çürümüş çarkın kırık dişlisi olmaya
şimdi sadece elimizde kalan
tüm bunlara inat yaşadığımız
sevmeye örgütlü bir hayatsa
hayatlarımız,
dostu da düşmanı da davet ediyor
şenlikli bir meydan okumaya.
Cevahir
2022-05-27T20:46:18+03:00Ne mutlu bana... Yüreğinize sağlık.
Hilmi Bedrioğlu
2022-05-27T11:13:11+03:00Kaleminize sağlık. Keyifle okudum.
Kenan Birkan
2022-05-27T08:50:12+03:00Ben beğendim. Düz yazı gibi oluşu, şiiri daha akıcı bir biçimde okumamı sağladı. Kaleminize sağlık.