Denemeye değer olup denememek.

Kafiyesi olmayan sözcüklerinin bir şiir gibi hissettirdiği bir zaman vardı... Zekanın ne denli etkileyeci olduğuna inandığım zamanlar.

Bir fotoğraf karesi işte. Mutfak masası, diz üstü bir bilgisayar, bir kadeh şarap, mutfak dolapları kırmızı-beyaz ve mutfak tezgahı ve ellerin ve bacakların, ve bacağındaki dövme. Fotoğrafa eklediğin o şarkı rehber grubundan ruh.

Hiç duymadığım bir grubun belkide işe yarar tek şarkısı, melodisi. Bizim şarkımız oldu istemeden.

O gecenin ilerleyen saatlerinde, yılların geçirdiğim iyi-kötü zamanların her şeyin bir toplamı gibi tek cümle ama içinde yılları yaşanmışlıkları barındıran o cümle.

Denemeye değer (.....).

O cümleye gelene kadar neler düşündün acaba öyle bilmek istedim öylesine dinlemek istedimki, fırsatımız olamaması ne acı.

Akvaryumdaki bir balığın, yaşadığı yerden çıkıp kendi olamayacağı nefes alamayacağını bildiği halde o soluksuz kalma halini kabullenişi gibi. Belki de o çok tanıdık gerçekleşmesi zaman almış bir kabulleniş. Kim bilir neler düşündün ve denemeye değer cümlesinin o güzel hissettiren , evet sonunda dedirten mucize hissinin onaylanması gibiydi...

Gecenin bir yarısı çıkıp, koşarak

o sokaklardan o caddelerden sana gelen 7.3 kilometreyi soluksuz ve sınırsız aşma isteğinin yarattığı o için içe sığmama halinin vücut bulmuş hali gibi, güçlü hissetmek bu hayatta yapamayacağım bir şey yok artık diyebilecek kadar güvenli ve inançlı hissetmek. Aşk denilen o mucizenin yıllar sonra mucize eseri kalp denilen muhteşem organda, zihinde ve ruhta yarattığı o his.

Paha biçilemezdi senin gibi.

Yıllarca bilip isteyip o anın gelmiş olması..

Mutfak masası bir kadeh şarap ellerin bacakların ve o şarkı.

O melodi sensiz geçen günlerin şarkısı, sensiz geçecek günlerin şarkısı.

Sensizliğin şarkısı.

Şimdilerde denemeye değer olanın bir kaç saat sürdüğünün, kabullenişini sensizliğin o ıssız melodisinde buluyorum.

Hislerin bir an da yok olabileceğine takılık ediyorum. En ön sıradan hemde.

Hiç el ele yürümediğimiz o sokaklarda, yalnız yürümenin ve bir kaç saatlik o muhteşem hissin çağın o tüketim hastalığında ya da tahammül kavramının yok olduğu bir dünyanın tam göbeğinde her şeyin silinebileceğini anlıyorum.

Netlik kavramının ne olduğunu daha iyi kavrayabiliyorum.

Fakat hiç birisi sensizliğin şarkısını duymadan bile hissettiklerimin, yaşanmamışlığın ve o kocaman cümlelerin kuruluşunun ne kadar da sıradan olabileceğinin gerçekliği kadar acıtmıyor.

Dünyanın tüm güzelliklerinin toplamından güzel değilmişim.

Bana hissettirdiğin o bir kaç saat dünyanın tüm güzelliklerinin toplamından güzel ve acı.

Sıradan bir bakışın, bir tebessümün, bir sarılışın ruhunda hissettirdikleri gibi değil.

Hiç bir şeye değişmezdim seni.

Mucizenin tanığıyım,

her şeyin olarak değil, hiçbir şeyin olarak.