Serigrafi, 70×100
Rüya Evleri/Tek Katlı Gökdelenler serisinden,
Serideki eserler, mimari yapıların karaktere dönüşmesini hikayeleştirmiştir.. Eserlerin ilhamı, Visual Acoustics adlı belgeseli izlerken Julius Shulman’ın etkileyici sorusuna;
‘’BİR HAYALİN YOKSA BİR RÜYA EVİ NE İŞE YARAR?’’ verdiğim cevapla başladı;
‘’Keşke tek katlı bir gökdelenim olsaydı… ‘’ demiştim.
Bu benim rüya evimdi, bulutlara dokunabileceğim içinde ömrümü sürdürebileceğim bina! İşin esprili tarafı resimlemelerin hiç birinde gökdelen yok! Benim imkansız rüya evim gibi resimlenen tüm binalar. Binaların bana etkileyici gelmesi çocukluğuma dayanır. Yaptığım ilk resimler gerçek üstü yapılardı, etrafta gördüğümüz yapıların insanlar gibi olduğu fikrine kapıldım bu süreçte. Hepsinin yaşları, ruhları, auraları, enerjileri, yaşanmışlıkları vardı... Üstelik onlar da bizim gibi yok olup gideceklerdi sonunda. Gökdelenler ise şehirlerin mezar taşı gibi oluyorlardı bazen. Resimlemelerde binaların, görüntülerinin yanı sıra karakterlerini yansıtacak planlarını, ruh ve auralarını yansıtmak içinse gölgelerini lekeler ve çizgiler olarak kullanarak enerjisini güçlendirmeyi arzuladım.
Bu eserin kurgusunda Gordon Matta-Clark isimli ilgi çekici sanatçıya göndermeleri yakalamayı özellikle hedefledim. Çalışmaları kadar keskin detaylar binanın çarpıcı karakterini öne çıkarıyor.