Apaçık siyahtan arınık değilken haritalar

şehirleri bir uçtan bir uca hatıralar

yüzümün gölgelerine kıymıklı yollar çizili

soruyorum gölgem sana kimden toprağının humusu

hiç insan eli değmemiş yalandır

ağzımın ayarı yok inanmayın

yaşanmamış buruklukları görmezden gelen kimse

o işlemiş oyayı alnına niyet

İpeğin yolu teninden geçer mi

dileklerle kalamazsın dımdızlak

başa yağacakların hesabını ver sen hangi meleksen

kondurmuyorum sana tozları

her seferinde halıya düşen ekmek kırıntıları

defterlere yazılsın kimin boğazından ne geçiyorsa

sorulara tutun bugünkü karıncalığımdan

hangi dilden anlıyorsa yargıçlar

işte onu konuşmasın

kimse beklemez boşluğun başında boşu boşuna

ama ben gençliğimle takas edebilirim

cesurluğum baştan aşağı kadın

yazı bulunduğundan beri

duvara çalındığından

kuyruklu yetiştiren bir mektep görmedim

henüz hatrı sayılır bir öğretmen de değilim

şu sanatın döndüremediği bir deliye denk gelsem öpüp elini başıma gömerdim

sahi çakmak ne zaman düşecek ellerime

bu çağda kıtalarımız ayrılıyor

yakmak istiyorum boğazları yetiyorsa ateşim

küllerin devrimini çocuklara dağıtacağım

ben düne dolmuşum bugünden

delireceğim yarının belirsizliğinden

soruların ve işaretlerin hitabı değilim

elbet bir şeylerin dibi görüldü

sıyrıldı

ama olmadım alkışlayan körlerden

soyulan kadınım maneviyata

hiçim

hiç

olmadığım kadar

kurumuş dilimden kokan en saf şey bu

kuzeyin hiç yağmuru olmadan yürüdüm göğe

ardımda kalan aklımda da kalmaz

böyle gözükür şeffaf kanımdan insanlık

dilim bu kadar çabalama

fikrin ne kadar yoksa kelimelerin o kadar kalabalık.